ASYA YAŞARİKİZ / YENİ HABER – Hükümet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin ve Memur-Sen temsilcilerinin katıldığı Toplu İş Sözleşmesi (TİS), tartışmalara neden oldu. TİS masasından çıkan anlaşmaya göre 2022 yılının ilk altı ayı yüzde 5, ikinci altı ayı yüzde 7; 2023 yılının ilk altı ayı yüzde 8, ikinci altı ayı yüzde 6 ve enflasyon farklarından oluşan zam yapıldı. Gerçek enflasyonun yüzde 45’ı aştığı Türkiye’de, son dokuz yılda kamu emekçisinin maaşı ile alınan dolar 450 dolar azaldı. Son iki yılda temel tüketim maddelerinin fiyatlarında yaşanan artış ise yüzde 70’i aştı.Tüm Emekliler Sendikası Seferihisar Temsilcisi Ali Haydar Çelik ile emeklilerin yaşadığı sorunları konuştuk. Çelik, halkın yoksulluğa mahkum edildiğine dikkat çekerek demokrasiden de giderek uzaklaşıldığını söyledi.Hükümetle Memur-Sen arasında gerçekleşen TİS sonucunu nasıl değerlendiriyorsunuz?Açıklanan enflasyona oranına bağlı verilen zam oranlarının gerçekle ilgisi yok. İnsanlar yaşamın her alanında ekonomik sorunlar yaşıyor. Açlık sınırının 8 binlerde olduğu bir ülkede kendi çalışanını, emeklisini bu zamlarla açlığa mahkum etmek ne kadar doğru? Bugün enflasyon tüm kesimleri zorlarken açıklanan zam oranları sefalettir.Hükümetin TİS masasına Kamu Emekçileri Sendikası’nı almaması eleştirilere neden oldu. Bu eleştirilere katılıyor musunuz?Siyasi iktidarlar kendilerine ciddi anlamda muhalif eden kesimleri pek sevmezler, uzak dururlar. Bu tür uygulamaların ülkeye faydası yoktur. Bu Türkiye demokrasisi için ciddi bir kayıptır. Bir pandemi süreci yaşıyoruz ve bu süreçte Türk Tabipler Birliği yok sayılıyor. Bu ciddi anlamda bir sorunun varlığına işarettir. Dolayısıyla siyasi iktidarlar ciddi konularda muhataplarını çağırmaması siyasi iktidarın samimiyetinin göstergesidir. Türkiye’deki anti demokratik uygulamaların tek sebebi de budur. Demokratik kitle örgütleri demokrasinin olmaz olmazlarıdır. Toplumu demokratikleştirmek istiyorsanız hak ve özgürlüklerden bahsetmek istiyorsanız, kararları tüm kesimlerle almalısınız.Emekliler olarak pandemi günlerinde neler yaşadınız?Pandemi döneminde 65 yaş uygulamaları ötekileştirmenin temel öznesi oldu. Bu ülkenin emeklisi, yaşlısı bu ülkenin toplumsal hafızasıdır. Çünkü bu insanların yaşam deneyimleri, birikimleri vardır. Yaptıkları toplumsal hafızanın ötekileştirilmesidir. Bu da topluma yarar yerine zarar verir. İş hayatında emekli oluyorsunuz ama yaşamdan emekli olunmaz. Bu insanların aileleri, çevreleri var. Yaşamın her sürecinde Türkiye’deki gelişen olaylardan etkileniyorlar. Bu insanların duyarsız, sessiz kalması beklenemez.Örgütlülüğünüz engellenmek mi isteniyor?Siyasi iktidar emeklilerin örgütlenmesini istemiyor. Çünkü bu insanlar belirli bir politik deneyime sahipler. Bu yüzden bizim bir araya gelmemizden korkuyorlar. Devlet bir organizasyondur iktidarlar ise toplumun verdiği yetkiyi toplum hizmetinde kullanırlar. Devletin belli kurumsal bir işleyişi vardır. Bizim temel sıkıntımız kurumların ortadan kaldırılmasıdır. Biz var olan bir devlet tanımı içerisinde değiliz; biz tam tersi özellikle tek adam sistemine geçişle parti devletine dönüştük. Buna itiraz eden insanlar ciddi anlamda ötekileştirildi. Sermaye toplumun tüm yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynaklarını talan etti. Ülkede uygulanan HES, orman yangınları, kentsel dönüşüm adı altında ciddi bir ranta dönüştü. Bunun yanı sıra toplanan vergilerin belirli bir kesimde paylaşılması ve diğer kesimlerin gittikçe yoksullaşması ciddi anlamda ülkedeki toplumsal gelişmeyi de etkiliyor. Günümüzde kavramların içi boşaltıldı. Siyasi iktidara itiraz eden insanlar vatan haini olarak ilan edilmeye başlandı. İktidar "benden değilsin” dediklerini terörist olarak yaftalamaya başladı.Örgütsüz toplum geri kalmışlığı mı getiriyor?Dünyada emekliler yaşamını rahatça sürdürüyor. Türkiye’de ise emekli olanlar tekrar çalışmak zorunda. Çünkü yaşamı sürdürmek artık çok zor. Belirli yaştan sonra başlayan sağlık sorunları karşısında da sağlık sisteminin kötü olması dolayısıyla zorluk yaşanıyor. Hastane kapılarında çok sıkıntılar yaşanıyor. Biz sendikayız ve biz emekliler sosyal ve yaşam haklarımızı dile getirmek için bir araya geldik ama sendikalarımızın kapatılması için davalarla uğraşıyoruz. Halbuki biz toplumsal tanım yaparken, bir toplumun çağdaş toplum olabilmesi için örgütlü olmasının altını çizeriz. Örgütlü toplum çağdaş toplumdur. Bizde tam tersi; örgütsüz, biat edilen, hayatın değişik alanlarında sendikasızlaştırma politikası yürütülüyor. Örgütlü toplum siyasi iktidarları ürkütüyor. Halbuki tam tersi olmalı. Demokratik kitle örgütlerinin güçlü olduğu ülkeler demokrasilerini daha oturturlar. Bizdeki temel sıkıntı bu. Çözüm çok basit; biz öğrencilerimize Cumhuriyeti tanımlarken, "merkezi otoritenin halkın iradesi doğrultusunda şekilleniş biçimidir” deriz. Ama şimdi öyle oldu ki; halkın temsilcileri ve milletvekilleri halkın iradesini artık yansıtmıyor. Parlamento yeni sistemde sarayı oluşturan iradenin istekleri doğrultusunda kararlar almakta. Bu sistem böyle yürümez. Birey hak ve özgürlükleri kişinin yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli pastadan pay alması lazım. Ama Türkiye’deki pastanın yüzde 90’ı belirli bir kesime gidiyor onlara hep daha fazla veriliyor. Her nedense çalışanlara zam olacağında, enflasyon oranları açıklanır. Bu politik bir açıklamadır, yaşamın gerçekliğiyle zerre ilgili yoktur.