Ada’nın Seferihisar ve Kuşadası’na bakan küçük koylarına indiğimizde yüzlerce deniz yeleği ve araç şambreli ile karşılaştık. Mültecilerin canlarını kurtarabilmek için umut bağladığı samyellerin çoğu yırtılmış veya sönmüştü. Yürekleri ürperten tablonun fotoğrafını çekerken yan tarafta bir jandarma karakolunun olduğunu fark ettik.ÖNCE KENDİMİZİ TÜRKİYE’DE ZANNEDEREK, BİZE "SİZ KİMSİNİZ? DİYECEKLERİNİ SANDIKKüçük koyda fotoğraf çalışmasını tamamladıktan sonra biraz ilerideki restorana yürüdük. Niyetimiz birer çay içmekti. Çaylarımızı yudumlarken yan tarafımızda jandarma karakolunun olduğunu fark ettik. Arkadaşlarımla birbirlerimize bakıyor ve çaylarımızı yudumlarken, izinsiz çekim yaptığımız için, ‘’Türkler ajanlık yapıyor’’ diye bizi ifadeye çağırırlar mı endişesi taşıyorduk.O sırada bir ambulansın geldiğini ve karaya vurmuş bir göçmen cesedini alıp götürdüğünü gördük. Ama sağlık görevlileri ile birlikte ambulansa eşlik eden jandarmaların da bize gülümsemeleri ve selam vermeleri ile izinsiz fotoğraf çekiminden kaynaklanan endişemiz dağıldı. Çaylarımızı içerken artık tedirgin değildik.Koydan ayrılan jandarma ve sağlık ekibinin arkasına takılıp Vathi’ye dönerken yine yollarda göç eden yüzlerce insanla karşılaştık. Sıcak havada kucakladıkları bebeleri ile yürürken peşlerinde de 5-6 yaşlarındaki diğer çocukları vardı. Sağlık görevlileri, çocuk, yaşlı ve hastaları araçlarına alıyor, biz yine deklanşöre basıyorduk. Jandarma görevlileri ise değil engellemeye kalkışmak, bize yardımcı olmak için çabalıyordu.Saat 12.00 sıralarında Vathi’ye ulaştık ve Yabancılar Şubesi’ne yaklaştık. Aracımızı limandaki gümrük binasının yakınına park ettikten sonra fotoğraf çalışmasını sürdürdük. Biz gazetecilik görevimizi yaparken Yunan jandarması ve sağlık ekipleri de insanlık vazifelerini yapıyor, ambulansların biri gidiyor, biri geliyordu.GÖÇMENLERE DOĞRU YÜKSEK SESLE ‘’ARANIZDA TÜRKÇE BİLEN VAR MI? DİYE SESLENDİM:Vathi’deki toplama merkezinde fotoğraf çalışmasını sürdürürken bir yandan da mültecilere doğru, "Aranızda Türkçe bilen var mı?” diye seslendim. 19-20 yaşlarındaki bir genç, "Ben biliyorum” dedi ve sohbete başladık.‘’Nereden geliyorsunuz? Nasıl geldiniz buralara?’’Genç: Türkler üç defa yakaladılar, dördüncü denememde kaçmayı başardım.‘’Nerelisin?’’Suriyeliyim.‘’Türkçe’yi nasıl öğrendin?’’İstanbul’da bir yıl çalıştım. Biraz para biriktirdim. Fransa’da ağabeyim var, biraz da o para gönderdi. Yol parasını tamamladım kaçtım.‘’Kaçabilmen için kaç para verdin?’’1200 Euro.‘’Suriye’yi, yani vatanınızı niçin terk etmek zorunda kalıyorsunuz? Niçin yüzlerce veya binlerce insan bu ülkeden göç etmek zorunda kalıyor?’’Genç başlıyor anlatmaya:Biz Suriye’nin Kobani bölgesinde yaşıyorduk. Burada gördüğünüz insanların tamamına yakınını tanıyorum ve çok sayıda akrabalarım da var bunların arasında. Ama nasıl kaçmayalım? Suriye ordusu bir yandan, IŞİD bir yandan PKK bir yandan saldırıyor. Hergün ateş altındayız. Elimize silah vermiyorlar. Bizlerin çoğu Arap alevisi… İçimizde Sünniler de var ama oralarda insanlar birbirlerini silahla öldürüyor, bıçakla kesiyor. Canımızı kurtarabilmek için ölümü göze alarak kaçıyoruz. Kaçmasaydık zaten öldüreceklerdi.Fotoğraf çekilirken hemen iki parmağını havaya kaldıran gence soruyorum. "Niçin iki parmağını kaldırıyorsun? Bunun anlamı nedir?’’Genç anlatıyor:Tek parmağı kaldırırsak teslim olmaktır. İki parmağımızı kaldırırsak ölümüne kurtuluştur.VATHİ’NİN BATISI AYRI BİR DRAMDI:Buradan ayrılarak Kokari’ye doğru yol alırken Vathi şehrinin batısında gördüklerimize inanamıyoruz. Giysilerini deniz suyu ile yıkayıp gümrük müdürlüğünün koruma duvarına asan yüzlerce insan adeta balık istifi olmuş, kızgın güneş altında bekliyor, bekliyor, bekliyor…Samos gezimizde unutamayacağım bir anıyı ise Kokari ve Karlovasi’den sonra ulaştığımız adanın güneybatısında yaşadım. Dağ yollarını aşıp bu bölgeye inerken askeriyeye ait bir iş makinesi arıza yapmış ve yolu kapatmıştı. İş makinesinin etrafındaki askerler bizi durdurdu. Ancak ne başlarındaki subayda ne de askerlerde silah vardı. Tümü de silahsız ve copsuzdu.Kısa bir bekleyişin ardından bize hem yol açtılar hem de güler yüzle yol tarifi yaptılar.Tamam… Bizim subaylarımız da sıkıyönetim yıllarındaki gibi değiller. Her konuda herkese yardımcı oluyor, yol gösteriyorlar ama Vathi’de karşılaştığım subayların nezaketi ve silahsız halleri bir başkaydı. Galiba bu tavır da AB üyesi olmalarından kaynaklanıyordu. Sebebi ne olursa olsun bu durum doğrusu benim de arkadaşlarımın da çok ilgisini çekti.