05 Şubat 2025, Çarşamba Yeni Haber
Haber Girişi : 1.04.2015

Gültan Kışanak: Ulusal basın bizi bölmek istiyor

Güne kardeş Sur Belediyesi’nin öncülüğünde düzenlenen Nevruz törenleri ile başlıyoruz. Bizimle birlikte yaşlısı genci tüm Sur halkı, bayramlık giysileriyle oluk oluk Nevruz alanına, yani Nevruz ateşinin yakılacağı meydana gidiyor.

– DİYARBAKIR BELEDİYESİ’NİN DÜZENLEDİĞİ NEVRUZ BAYRAMI RESEPSİYONUNA KATILDIK.

– KAPIDA KARŞILAŞTIĞIMIZ MİLLETVEKİLİ HASİP KAPLAN NE DEDİ?

– GÜLTAN KIŞANAK SEFERİHİSAR.COM VE YENİHABER GAZETESİ YAYIN SORUMLUSU MUSTAFA KARABULUT İLE SEFERİHİSAR VE EGELİLERE HANGİ MESAJLARI VERDİ?

Diyarbakır izlenimlerim (3) (son)

Güne kardeş Sur Belediyesi’nin öncülüğünde düzenlenen Nevruz törenleri ile başlıyoruz. Bizimle birlikte yaşlısı genci tüm Sur ve Diyarbakır halkı, bayramlık giysileriyle oluk oluk Nevruz alanına, yani Nevruz ateşinin yakılacağı meydana gidiyor.

Bizi gezdirmek ve ağırlamakla görevli Belediye Meclisi üyeleri Mürsel Erel ve Mehmet Güngör ile belediyenin güler yüzlü basın görevlisi Birgül Zengin ve Belediye Zabıtası Suvari Güneli ile birlikte belediye otobüsüyle alana giderken ana yollardaki kalabalığa ve yoğun ilgiye hem hayretle hem hayranlıkla bakıyorum. Nevruz alanına 2 kilometre kalınca otobüsten inip yürümeye başlıyoruz. Otobüsten indiğimiz yerde yüzlerce polis, onlarca AKREP ve TOMA’nın olduğunu, gökyüzünde de bir polis helikopterinin dolaştığını görüyorum.

Yani devletin ve devlet görevlilerinin Nevruz dolayısıyla olay çıkmaması için olağanüstü tedbirler aldığına tanık oluyorum.

Kilometrelerce yolu yürüyerek gelen yüzlerce kişi ile birlikte yürürken, Gürsel Bey’e "Bu insanlar niçin toplu halde yürüyor?” diye sordum. "Abi bu insanlar, bir hafta önce Şırnak’ın Cizre ilçesinden Nevruz’u kutlamak için yaya olarak yola çıktılar ve bu sabah Nevruz bayramını kutlamak için Diyarbakır’a geldiler..” diye cevap verdi.

BELEDİYELER POLİSE DESTEK İÇİN GÜVENLİK GÖREVLENDİRMİŞ

Nevruz alanına 2 kilometre mesafede, yolun kenarlarında, başta çiğ köfte olmak üzere yöresel yiyecek ve içecek satan seyyar satıcıları görüyoruz. Alana 1500 metre kala, önce kollarında görevli yazısı bulunan 20 civarında görevlinin, 200 metre sonra da yine 20 civarında ikinci görevli grubunun kontrolünden geçtikten sonra alana giriyoruz.

Önceki yıllarda TV programlarında izlemeye çalıştığım Nevruz kutlamaları, benim için yaşanmaya ve görülmeye değerdi. Alanda görebildiğim yaşlı, genç, kadın, erkek tüm insanların yüzleri gülüyor, gençler davul, zurna eşliğinde halay çekiyordu. Balon ve oyuncak satıcıları alanı süsledikleri sergileriyle panayır yerine çevirmişti.

YÜRÜYÜŞTEN SONRA MERKEZE DÖNÜYORUZ

Otobüsten inip Nevruz alanına yürüyüşümüz ve alandaki eğlenceleri izleyişimiz yaklaşık 3 saat sürdü. Yağmur başlayınca bize eşlik eden arkadaşlarla birlikte şehir merkezine dönüyoruz. Ev sahipliğini üstlenen arkadaşlardan Sur Belediye Meclisi Üyesi Mürsel Erel’in, "Abi, Sur ilçemizin tarihi yerleri var, gelin oraları gezelim” teklifini, "Çok yoruldum..” diyerek geri çeviriyorum. Çünkü akşam saat 20.00’de Büyükşehir Belediyesi’nin vereceği resepsiyona katılacağız. Biraz dinlenmemiz gerekiyor. Otelde istirahat için odalarımıza çekiliyoruz.

Burada bir hatırlatma yapayım. Sur ilçesi, adını etrafını çevreleyen surlardan almış. Bu surlar Seferihisar’ın Sığacık Kalesi’ndeki surlara göre çok daha uzun. Sur, bu tarihi kalıntıları, her cadde ve sokağı ile tarih kokuyor ve mutlaka gezip görülmesi gereken bir yer olarak dikkati çekiyor.

Yazımın bu bölümünde önceki bölümde atladığım bir sohbeti aktarmak istiyorum.

Sur Belediyesi’nin ev sahipliğinde bir gün önce verilen yemeğe meclis üyeleri, eş başkanlar, eş başkan yardımcıları ve akil adamlar katılmıştı. Yaşlı bir akil insan sessizce konuşulanları dinliyordu.

Ben masadakilere çeşitli sorular sorarken, şu cümleyi kullanmıştım. "Bizim buralara geldiğimizi duyacak bazı insanlar, bizi eleştirebilir. Çünkü Seferihisar’da bizim iki şehidimiz var..”

Bu açıklama üzerine yaşlı adam, "Mustafa Bey, bu masaların etrafında bulunan her insanın ya kardeşi ya oğlu ya babası ya da bir başka yakını dağlarda şehit oldu. Bu kavga nerede ve nasıl başladı, biz de bilmiyoruz” diyerek sessizliğini bozdu.

(O insanlar da çatışmalarda öldürülen yakınlarını ‘şehit’ olarak anıyor.)

Sonra da şöyle devam etti: ”Bizler artık kavgaları bir tarafa bırakıp barış istiyoruz. Siz-biz diye ayrım yaparsak bu yolun sonu bulunmaz. Herkesin oğlu, babası veya yakını öldüğünde acıyı çeken bilir. (Ateş düştüğü yeri yakar misalini anlatmaya çalışıyordu…) Biz doğulu, batılı demeden insanların birbirini kucaklamasını istiyoruz. Lütfen Seferihisar ve bölgenizin insanlarına bu düşüncemizi anlatın” dedi.

Bu arada AK Parti hükümetinin başlattığı ‘çözüm süreci’ ve ‘açılım’ girişimini takdirle karşılıyorum, ama nerede eksiklik var? Bu barış yıllardır niçin gerçekleştirilemiyor? Bunu da bir türlü anlayamıyorum. Bu konu düşüncemi de boyumu da aşıyor.

RESEPSİYONA GİTMEK İÇİN YOLA ÇIKIYORUM

Büyükşehir Belediyesi’nin akşam saat 20.00’de vereceği resepsiyona katılabilmek için tek başıma bir saat önce yola çıkıyorum. Amacım cadde üzerinde ve arka sokaklarda bulunan kahvehaneleri gezmek ve insanlarla sohbet etmek.

Uğradığım üç kahvehanede insanlarla sohbet ederken İzmir’in Seferihisar ilçesinden geldiğimi duyan ve yanıma yaklaşan insanların teker teker, ‘Hoş geldiniz, bir isteğiniz var mı?” sorularıyla karşılaşıyorum.

İçtiğim çay veya kahvenin ücretini ödemek için elimi cebime attığımda, hepsi birlikte itiraz ediyor ve "Siz ta İzmir’lerden buralara geleceksiniz, bir kahvenin, bir çayın lafı mı olur? Siz bizim misafirimizsiniz. Karnınız aç mı?” diye ekliyorlar.

(Aslında bu iltifat cümleleri çok daha fazlaydı, burada sadece birkaçını yazabildim.)

Saat 19.45’te resepsiyona katılmak üzere ana caddeye çıkıyor ve yürümeye başlıyorum, ama resepsiyonun verileceği otelin adresini bilmiyorum. Karşımdan gelen iki gence otelin isminin yazılı olduğu kâğıdı uzatıyorum. İki genç, otelin yerini tarif ederken üç genç daha yanıma yaklaşıyor. 5 kişi birden otelin yerini tarif ederken, bir kisinin "Abi, sizi otele biz götürelim” teklifine teşekkür ediyor ve tarifle bulduğum otelin kapısına yaklaşıyorum..

‘’YAVAŞ ŞEHRİN HIZLI İNSANI HOŞGELDİNİZ’’

Otel kapısında birkaç kişi ve tanıdık bir sima ile karşılaşıyorum. Tanıdık sima milletvekili Hasip Kaplan… Yanına yaklaşıyor ve kendimi, "Sayın vekilim, ben İzmir’in Seferihisar ilçesinden Mustafa Karabulut” sözleriyle tanıtıyorum. Kaplan’ın verdiği cevap bana çok ilginç geliyor: "Oooooo! Yavaş Şehrin hızlı insanları, hoş geldiniz?” sözleriyle bize sarılıyor ve ikinci kattaki resepsiyona birlikte çıkıyoruz. O anda düşünüyorum: ”Diyarbakır nere, Seferihisar nere… Ama Vekil Hasip Kaplan Seferihisar’ın Yavaş Şehir olduğunu biliyor ve bizi kucaklayarak karşılıyor…”

”SİZİ İYİ AĞIRLIYORLAR MI? İYİ AĞIRLAMIYORLARSA BİZ AĞIRLAYALIM…”

Resepsiyon katına çıktığımızda Sur Belediye Eş Başkanı ve yardımcıları ile meclis üyeleri masalarına oturmuş. Bizler de bizim için ayırdıkları koltuklara oturuyoruz. Yarım saat sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı yanımıza geliyor, tokalaştıktan sonraki, "Sur Belediyemiz sizleri iyi ağırlıyor mu? Ağırlamıyor ise biz ağırlayalım” cümlelerine hep birlikte gülüyoruz. Anlı, yanımızdan ayrılırken de "Seferihisarlılara bizlerden selam götürün” diyor..

Sur Belediye Eş Başkanı, eş başkan yardımcıları ve meclis üyeleri ile sıcak sohbetimiz devam ederken, masamıza Diyarbakır Eş Başkanı Gültan Kışanak geliyor.

”SEFERİHİSAR VE EGE İNSANLARINA BİZLERDEN SELAM GÖTÜRÜN”

Kışanak ile kısa bir sohbet ediyoruz. Birer kare fotoğraf aldıktan sonra Kışanak, Sur Belediyesi ile Seferihisar Belediyesi’nin kardeş şehir olmasından duyduğu memnuniyeti dile getiriyor. "Başkanınız Tunç Soyer’e, ekibine ve Seferihisar halkına bizden selam götürmeyi unutmayın” dedikten sonra diğer masaları ziyaret etmek üzere yanımızdan ayrılıyor.

”ULUSAL BASIN BİZİ BATIYA YANLIŞ ANLATIYOR”

Aradan yarım saat geçtikten sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Gültan Kışanak, benim gazeteci olduğumu öğrenmiş olacak ki yeniden masamıza doğru geliyor. Gözlerini bana çevirerek konuşmaya başlayınca ben de oturduğum koltuktan kalkıp yanına yaklaşıyorum.

Kışanak, "Mustafa Bey, siz Seferihisar’da yerel gazeteciymişsiniz. Sizden ricam, ulusal basın bizleri bölmeye parçalamaya çalışıyor. Sizi bizim yerel basınımız ile tanıştırayım. El birliği ile insanlarımıza birbirimizi anlatalım. Bölgelerimizin insanlarına doğru bilgi akışı sağlayarak doğruları yayın yoluyla insanlarımıza anlatabilelim. Seferihisar bizim batıdaki barış kapımız olsun. Sizi buralarda sıkça görmek istiyoruz..” sözleriyle barış isteğini dile getiriyor. Sözleri candan ve içtendi…

Ben de bu öneriye aynen katıldığımı belirtiyor, hoş sohbetin sonunda resepsiyondan ayrılıp otelimize geçiyoruz.

Ertesi sabah yine bize ev sahipliği yapan Sur Belediye Meclisi üyelerinden Mürsel Erel, Mehmet Günoğlu ve zabıta görevlisi Suvari Güneli eşliğinde geldiğimiz havaalanından İzmir’e uçuyoruz..

Not: Yorum yazan bazı okurlarım, "Gittiğiniz yerlerde Türk bayrağı gördünüz mü? Giderken götürseydiniz..” gibi ifadeler kullanıyor, ağır eleştiriler yöneltiyor. Türkiye’nin geldiği bu aşamada bu tür yaklaşımların hiç kimseye fayda getirmeyeceği bilinci ile bu tür yorumları yayınlamadığımızı da herkesin bilmesini istiyorum.

Sevgili okurlarım. Gazeteci kamu görevi yapar, ama kamu görevlisi değildir.

Oralarda Türk bayrağı var, ama nerelerde yok! Nerelerde ne olması gerekir? O konu benim sorumluluk alanıma girmiyor. Ben sadece iki buçuk günlük Diyarbakır izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Diğer konular benim alanıma girmiyor. Bu konudaki anlayışınıza teşekkür ederim…

TEŞEKKÜR
Seferihisar ve Sur ilçelerinin kardeş şehir olma düşüncesini ortaya koyan Seferihisar Belediye Başkanı ile Sur Beldiyesi’nin eş başkanlarına, yardımcılarına ve kardeşlik kararını onaylayan her iki belediyenin meclis üyelerine şahsım adına teşekkür ederim.
Mustafa Karabulut

Yorum