Ayasofya, Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluklarının izlerini taşıyan mimari ve sanatsal özelliklerinin yanı sıra, yapısını oluşturan farklı tür ve kökendeki doğal taşlarla da büyük bir zenginliği barındırıyor.İmparator Justinyanus’un emriyle Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakim olduğu Muğla, Kocaeli, Yunanistan, Tunus, Mısır’dan Fransa’nın Pirene bölgesine kadar uzanan coğrafyalardan büyük zorluklarla getirilen doğal taşlar, yaklaşık 1500 yıllık tarihe ışık tutuyor.Ayasofya-i Kebir Camii, İstanbul’un fethinin ardından eklenen hünkar mahfili, mihrap, minber gibi ek yapılarda kullanılan zengin doğal taş çeşitliliğiyle de iki imparatorluğun mimari estetiğini bugüne taşıyor.İmparator Justinyanus’un emriyle Doğu Roma İmparatorluğunun hakim olduğu Muğla, Kocaeli, Yunanistan, Tunus, Mısır’dan Fransa’nın Pirene bölgesine kadar uzanan coğrafyalardan büyük zorluklarla getirilen doğal taşlar, yaklaşık 1500 yıllık tarihe ışık tutuyor.Ayasofya-i Kebir Camii, İstanbul’un fethinin ardından eklenen hünkar mahfili, mihrap, minber gibi ek yapılarda kullanılan zengin doğal taş çeşitliliğiyle de iki imparatorluğun mimari estetiğini bugüne taşıyor."Ayasofya bir güç gösterisi”İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Serkan Angı, uzun bir zamandır kapsamlı bir şekilde analiz ettiği Ayasofya-i Kebir Camii’nin doğal taşlarının, yapıya eşsiz bir mimari özellik kattığını söyledi.Angı, Ayasofya’nın Doğu Roma İmparatoru Justinyanus’un emriyle 6. yüzyılda özel bir misyonla inşa edildiğini belirterek, "Bu doğal taşların özellikle yapının inşa edildiği 6. yüzyılda Doğu Roma yani Bizans’ın hakim olduğu topraklardaki taş ocaklarından bizzat, şaşırtıcı lojistik destekle getirilip burada kullanıldığı biliniyor. Ayasofya, İmparator Justinyanus ve Bizans’ın gücünün simgesi olarak hakim oldukları tüm coğrafyalardan farklı renk ve türdeki doğal taşların getirilmesi, bunun bir göstergesi ve yansıması. Ayasofya’da yapılan analizlerde yapı, kaplama ve bezeme taşı olarak 30’dan fazla farklı tür ve kökende doğal taş kullanıldığını tespit ettik.” dedi.Ayasofya’da kullanılan taşların dünyanın birçok bölgesinden izler taşıdığını belirten Angı, taşların bir kısmının "skoutlosis” ya da "opus sectile” denilen dönemin mimari estetiğini yansıtan tekniklerle döşendiğini anlattı.Angı, Ayasofya’nın ilk yapım döneminde Yunanistan ve adalarıyla, Mısır, Tunus ve Fransa gibi ülkelerden, Muğla, Kocaeli, Afyon, Denizli, Bilecik ve Marmara Adası’ndan getirilen taşların kullanıldığını dile getirdi.Teos’tan Ayasofya’yaAngı, Bizans imparatorlarının taç giyme töreninin yapıldığı alan olarak bilinen Omphalion’da da Mısır, Tunus, Yunanistan’ın Sparta bölgesi, Seferihisar Antik Teos,Kocaeli Kutluca, Muğla Milas ve Bilecik Vezirhan bölgesinden getirilen taşların opus sectile tekniğiyle döşendiğini kaydetti.Opus Sectile nedir? Antik Roma ve Byzans dönemlerinde kullanılan, çeşitli geometrik biçim ve boyutlarda kesilmiş renkli kayaçların yan yana getirilmesiyle oluşturulan bir tür döşeme mozaiği. Deseni oluşturan ögelerin her birinin tek bir parça halinde taş, deniz kabuğu, hatta sedef gibi malzemelerden kesildiği mozaik türü. Bu niteliği ile desendeki örgülerin çok sayıda küp biçimli parçacıkla oluşturulduğu duvar ya da yer mozaiğinden ayrılır. Roma’da, opus sectile Erken Cumhuriyet döneminde, yani MÖ 2. yüzyıldan önce ortaya çıktı ve basit geometrik ya da bitkisel desenlerle yer mozaiği olarak kullanıldı.