Küresel finansal krizden bu yana, özellikle Covid-19 pandemisi sonrasında, ABD'nin sürekli artan refah düzeyi Avrupa ile kıyaslandığında oldukça yüksek görünüyor. Bazı Batı ülkeleri, kişi başına düşen reel gelir açısından ABD'yi geçmiştir; İsviçre bu ülkelerden biridir. Ancak, daha büyük ve yüksek gelirli ekonomilerde kişi başına düşen reel GSYH genellikle ABD ortalamasının altında kalmaktadır. 21. yüzyılda bu ülkelerin göreceli olarak geriye düştüğü görülmektedir. ABD'nin büyümesi 21. yüzyılda Avrupa'yı geride bıraktığı görülmektedir. 2000'lerin başında ABD, Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya'da kişi başına düşen satın alma gücüne göre ayarlanmış GSYH'nin aynı iken günümüzde bu fark açılmaktadır. Örneğin, 2023'te Almanya'nın kişi başına düşen reel GSYH'si ABD'nin %84'üne denk gelirken, bu oran 2000'de %92 gibi yüksek bir değerdi. İngiltere'de ise bu oran 2023'te ABD'nin %73'ü iken 2000'de %82'si seviyesindeydi. Bu göreli düşüş, ABD'nin büyüklüğü ve çeşitliliği göz önüne alındığında, oldukça dikkate değer. Son 25 yılda, bu Avrupa ülkelerinin kişi başına geliri ABD'den yaklaşık yüzde 20 daha düşük seviyelere gerilemiştir. Avrupa'nın ekonomik zayıflıklarının nedenleri arasında düşük iş yatırımları, sınırlı sınır ötesi faaliyetler ve ABD'ye kıyasla düşük verimlilik yer almaktadır. Özellikle teknoloji sektöründe verimlilik farkı belirgindir. Avrupa'da iş gücü verimliliği teknoloji sektöründe 2005'ten bu yana neredeyse durağan kalırken, ABD'de %40 artış göstermiştir. IMF, Avrupa'nın iş dünyasındaki dinamizm eksikliğinin bir nedeni olarak, ABD'dekine kıyasla dörtte bir büyüklüğündeki girişim sermayesi (venture capital) unsurunu göstermektedir. Ayrıca, Avrupa'da beş yıl veya daha az ömürlü yeni işletmelerin oranı, ABD'nin yarısı kadardır. Bu verilerin bize gösterdiği durum tam da Draghi'nin belirttiği gibi özellikle teknoloji start-up'larında Avrupalı şirketler yok denecek kadar azdır. En büyük teknoloji şirketleri arasında Avrupalı bir şirkete rastlanmamaktadır. Bu da ABD ve Avrupa arasındaki büyüme ıraksamasının temel nedenlerinden birisi olarak görülebilir. IMF'nin yakın zamanda yaptığı açıklamalara göre, Avrupa ve ABD arasındaki GSYH farkı bu on yılın sonunda daha da artacaktır. Kıta ekonomisinin "iş dinamizmi eksikliği" konusunda ABD ve Asya ülkelerine göre çok düşük durumda olduğu ifade edilmektedir. IMF'nin Avrupa için son ekonomik tahminine göre, yaşlanan iş gücü ve düşük verimlilik büyümesi, 2029'a kadar olan 10 yıllık dönemde Avrupa'nın yıllık GSYH büyüme oranını %1.45'e düşürecektir. ABD'nin ise aynı dönemde büyüme oranı %2.29 olarak tahmin edilmektedir. Yani zaten açılmış olan gelir farkının gelecek 10 yılda daha da artacağı görülmektedir. ABD ekonomisi, diğer büyük ve yüksek gelirli ekonomilere kıyasla çok daha yenilikçi olmayı sürdürmektedir; bu, önde gelen şirketlerine bakarak açıkça görülmektedir. Bu şirketler sadece Avrupa'daki muadillerinden çok daha değerli olmakla kalmamakta, aynı zamanda dijital ekonomide de daha yoğun bir şekilde yer almaktadır. Özellikle sıfırdan başlayan ve hızla büyüyen genç şirketlerin toplam değeri, Avrupa'daki muadillerine kıyasla çok daha yüksektir. ABD'deki yeni girişimlerin (10 milyar dolar ve üzerindekiler) toplam değeri neredeyse 30 trilyon dolara ulaşırken, bu rakam Avrupa'da oldukça düşüktür. Bu durum, ABD'nin ekonomik dinamizmini ve yenilikçiliğini güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır. Avrupa'nın neden bu kadar geri kaldığına yönelik açıklamalar dört ana başlıkta toplanmaktadır. Birincisi ABD'ye kıyasla bürokrasinin çok güçlü oluşu ve işlerin yavaş yürümesi olarak görülmektedir. İkincisi ise yukarıda da değindiğimiz gibi dijital ekonomide oldukça geri kalmalarıdır. Bu durum emek verimliliği değerlerinde de kendini göstermekte ve 2000 yılından bu yana emek verimliliğinde bir artış ortaya çıkmamıştır. Oysa ABD'de emek verimliliği önemli ölçüde yükselmiştir. Artan bürokrasi ile beraber yanlış teşvik politikaları da düşük büyüme oranlarının bir sebebi olarak görülmektedir. Son olarak ise yanlış regülasyon düzenlemeleri hem dijital ekonomiye hem de rekabetçi piyasalara olumsuz etkileyerek ekonomiye ciddi zararlar vermektedir. Bu alanlarda reformlar yapılmadıkça Avrupa'nın küresel güç savaşında geri kalması kaçınılmaz görünüyor. Zira ekonomik güç olmadan küresel siyasette de söz sahibi olmak oldukça zorlaşıyor.