Biriken çöpler ve aksamalar, İzmirliler için hiç de hoş bir tablo oluşturmadı. Öncelikle, bu ücret talebinin rasyonel olmadığı toplumun geniş bir kesimi tarafından dile getiriliyor. Öyle rakamlar konuşuluyor ki, sendikanın talepleri kabul edilirse, bir işçinin 10 yıllık bir profesörden, doktordan, albaydan ya da emniyet müdüründen daha fazla kazanması mümkün hale geliyor. Zaten belediyenin sunduğu teklif de azımsanmayacak kadar yüksek. Bu haliyle yapılan teklife göre, bir belediye işçisi bir doçentten daha fazla maaş alacak. İşsizliğin bu kadar yoğun yaşandığı bir şehirde bu rakamların yarısına çalışmaya istekli binlerce üniversite mezunu varken teklif oldukça yeterli görünüyor. Sendikayı haklı bulanlar ve Cemil Tugay’ı “işçi düşmanı” ilan edenler ise şu argümanı öne sürüyor: “Diğer çalışanlar da haklarını arasın, bizim kadar kazansın.” Öncelikle Türkiye'de İzmir belediyelerinin ödediği işçi ücretlerinin üzerinde ücret ödeyen başka bir belediye olduğunu sanmıyorum. Ayrıca, örneğin, toplu bir grevle ülkedeki her işçi için asgari ücretin 90 bin TL’ye eşitlenmesi mümkün mü? Asgari ücretin 90 bin TL olması, bir öğretmen maaşının en az 200 bin TL’ye çıkmasını gerektirir. Herkesin maaşının orantılı şekilde artması için ekonomimizin üretim ve ihracat seviyesini beş kat artırması gerekiyor. Peki, bu 1-3 ya da 5 ayda mümkün mü? Elbette 10 yılda bile değil. Bu büyüme, zaten belediyenin değil, merkezi hükümetin sorumluluğunda. Sendika, yoksulluk sınırının 80 bin TL olduğu bir ülkede bu denli bir ücret talebinde haklı görülebilir. Ancak sorun belediyenin kaynaklarıyla bunu karşılayıp karşılayamayacağıdır. Belediyenin geliri halktan toplanan vergilerdir. Bu gelirle yerel kamu hizmetlerini aksatmadan yürütmesi gerekir. Yoksulluk sınırının bu denli yüksek olması da belediyenin suçu değildir. Ülkedeki herkesin asgari maaşını 90 bin TL yapılsa, yoksulluk sınırı bu kez 200 bin TL olacaktır. Dolayısıyla sendika eğer bir hak arama mücadelesine girmek istiyorsa ülkedeki yoksulluğun kaynaklarıyla mücadele etmelidir. Ayrıca emek mücadelesine saygı duymakla birlikte, vergilerle ayakta duran bir belediye yerine, özel sektörde devasa karlar elde eden büyük müteahhitlik firmalarında ve holdinglerde bu mücadeleyi görmek pek mümkün olmuyor. Bu grev, halkın tepkisini göstermesi için de bir bahane olmuş görünüyor. İzmir, uzun süredir adeta kaynayan bir kazan. Alternatifsizlikten dolayı CHP’ye oy veren halk, belediyenin halktan koptuğunu ve belirli grupların elinde bir oyuncak haline geldiğini düşünüyor. Herkesin gördüğü ama konuşmaktan çekindiği bu gerçekler, grevle birlikte gün yüzüne çıkmış oldu. Geçmiş yönetimlerde zirveye ulaşan bu durum, halkın öfkesini her geçen gün büyütüyor. Kendi şirketlerinde çalışanlara 21 bin TL asgari ücret ödeyen, ancak iş halkın vergileriyle maaş ödemeye gelince bir işçiye doktordan fazla maaş veren belediye başkanlarının, bugünkü krizlerin temel sorumlusu olduğu düşünülüyor. Cemil Tugay’ın göreve başlamasıyla büyük bir enkaz devraldığı da biliniyor. Siyasi kontenjanlarla belli gruplar belediyeye adeta çökmüş durumda. Belediyelerin bütçesi, personel giderlerini zor karşılıyor ve halka hizmet için kaynak neredeyse yok. Geçmiş dönem belediye başkanları, giderayak doldurduğu kadrolarla yeni yönetime de sabotaj yapmış gibi görünüyor. Eğer Cemil Tugay, bu krizi halkın çıkarlarına uygun bir şekilde çözebilirse, belediye ile halk arasındaki kopukluk bir ölçüde giderilebilir.