24 Ağustos 2025, Pazar Yeni Haber
Haber Girişi : 24.08.2025

Çürüme

Çeşme. Bugün Pazar.Geçmiş yıllarda sahil çok kalabalık olurdu ama her yıl daha da sessizleşiyor.

Çeşme.

Bugün Pazar.

Geçmiş yıllarda sahil çok kalabalık olurdu ama her yıl daha da sessizleşiyor.

Şimdi yalnızca küçük çocukların sevinçli çığlıkları…

Oysa eskiden, kızlı-erkekli cıvıl cıvıl genç toplulukları…

Akşamları sahilde çalınan gitarlar,topluca söylenen şarkılar…

Nuran ile geleneksel sabah yürüyüşümüz…

İnsanlar genelde dalgın,

gergin,somurtkan…

Karşıdan gelen ile göz göze gelmemeye çalışıyorlar.

Gülümseyerek herkese ‘günaydın’ demeye çalışıyoruz; bazen

karşılık alıyoruz,bazen alamıyoruz…

Ardından deniz ve yüzme…

İlginçtir,denizdeki insanlar yüzmek yerine,su içinde yuvarlak bir grup oluşturup sohbeti tercih ediyorlar…

Yanlarından geçerken bu yıl çok sık duyduğum bir sözcük yine kulağıma çalınıyor:

“Çürüme…” 

İnsanlar ülkenin içinde bulunduğu duruma değinirken, çokça şu tanımlamayı yapıyorlar:

“Toplumsal-Sosyal Çürüme…”

Nedir “Çürüme”?

Organik bir maddenin bakteriler veya çeşitli çevresel etkenler nedeniyle pis kokular yayarak bozulup dağılması…

Ya da:

Yıpranmak,çökmek…

Veya:

Normal yapısını,sağlamlığını,

dayanıklılığını kaybetmesi…

Bozulma,yozlaşma,kokuşma…

Geri dönülemez bir olumsuzluk hali…

Eskiden “tuz koktu!..”da denirdi…

Eğitim,adalet-hukuk,

ekonomi,siyaset,erdem…tüm alanlarda yapısal bozulma…

Hele de “adalet “…

Adalet duygusu yitirilince toplumsal bağlar iyice zayıflıyor.

İnsanlar kurumlara güvenini yitiriyor.

Sonuçta “güvensizlik” ve “inançsızlık” bir kangren gibi sarıyor toplumu…

Genellikle tepkiler:

“Bu kadar da olmaz!”

“Pes artık!”

“Yazıklar olsun!”

Değerlerin yitirilmesi ruhları da çürütüyor.İnsanlar bir girdabın içinde kendilerini çaresiz hissetmeye başlıyorlar…

Toplum acı çekiyor…

Sonuç?

“Artık değiştirmek zor!”duygusu…

Kanıksama ve kayıtsızlık…

Bu da bunu amaçlayanların hedeflerine ulaşmalarına yardımcı oluyor…

Bu yaşananlar ve duygular yeni mi?..

II.Abdülhamit istibdadı döneminde ne yazıyordu Tevfik Fikret,arkadaşı Süleyman Nazif’e?

“Umutsuzluk,umutsuzluk,

umutsuzluk…Koca bir dünya içinde yalnızım Nazif…Kendimi taşlara çarpasım geliyor…Herkesin vicdanı kaplı,örtülü…”

Niçin umutsuz? İşte dizeleri…

Ne diyordu?

“Kaanun diye kaanun diye topraklara sürtüldü cebinler

Kaanun diye,kaanun diye kaanun tepelendi.

…Ey debdebeler,tantanalar,

şanlar,alaylar;

Kaatil kuleler,kal’ali ve zindanlı saraylar,

…Ey ancak masalların tanıdığı bir hatıra: Namus;

Ey adamı ikbal kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu..

…Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için

Yalnız teneffüs hakkı veren kaanun masalı!

Ey tutulmayan vaitler,ey sonsuz muhakkak yalan,

Ey mahkemeden biteviye kovulan hak…”

Ne diyordu?

“Yiyin efendiler yiyin bu han-ı 

iştiha sizin

Doyuncaya,tıksırıncaya,

çatlayıncaya kadar yiyin!”

Ama yine de sonunda ne diyordu?

“Evet,sabah olacaktır,sabah olur,geceler

Tulu-i haşre kadar sürmez…”

Yine de gençlere nasıl sesleniyordu?

“…Siz ey fezayı ferdanın 

Küçük güneşleri,artık birer birer uyanın!

…Ümidimiz bu,ölürsek de biz, yaşar mutlak

Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak…”

Bugün?

Yapmamız gereken nedir?

İktidarın işine yarayan sözcükleri kullanıp; çaresizlik,kanıksama,

kayıtsızlık yerine;

her hak arama eyleminin,her toplumsal çıkış ve direnişin içinde yer almaya çalışmak ve hep birden haykırmak:

“Kurtulmak yok tek başına 

 Ya hep beraber

 Ya da hiç birimiz!..”

Yorum