25 Mayıs 2025, Pazar Yeni Haber
Haber Girişi : 25.05.2025

Doğurganlık Hızımız Neden Düşüyor?

Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları bazı kesimler tarafından sertçe eleştirildi.

Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları bazı kesimler tarafından sertçe eleştirildi. Erdoğan, özetle, “Refah seviyesi yükseldikçe birçok sebepten ötürü doğurganlık hızımız düşmeye başladı,” şeklinde bir açıklamada bulunmuştu. Ancak kamuoyundaki genel algı, tam aksine, ekonomik zorluklar nedeniyle çiftlerin evlenmekten ve çocuk dünyaya getirmekten kaçındığı yönünde. Peki, bu konuda yapılan araştırmaların bulguları neler? Toplumlar neden belli dönemlerde daha az çocuk sahibi olmayı tercih ediyor?

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, bu durum sadece ülkemize özgü değil. Afrika hariç, dünyadaki ülkelerin neredeyse tamamında doğurganlık oranları düşük seyrediyor. Bir ülkenin dışarıdan göç almadan nüfus büyüklüğünü koruyabilmesi için doğurganlık oranının en az 2,1 olması gerekiyor. Bu, ortalama olarak kadın başına düşen çocuk sayısının 2,1 olması anlamına geliyor. Son 10 yılda Türkiye’de bu oranın altına doğru bir düşüş gözleniyor ve günümüzde bu oran 1,5 seviyesinde. Bu durum, nüfusumuzun orta ve uzun vadede azalacağını gösteriyor. Bunun ise emlak piyasasından emeklilik ödemelerine kadar geniş bir alanda etkileri olacağı söylenebilir.

Toplumsal olayların temelinde büyük ölçüde ekonomik gerçeklikler yatar. Çocuk sahibi olma kararı da büyük oranda ekonomik rasyonelliğe dayanır. Çocuk sahibi olmanın ailelere getirdiği maliyetler vardır. Bu maliyetlerin bir kısmı; gıda, giyim, sağlık ve bakım gibi doğrudan giderlerdir. Ekonomik rasyoneliteye göre, gelir artarsa bu maliyetler aileler için göreceli olarak daha düşük kalır ve çiftler daha çok çocuk sahibi olma kararı verebilir. Ancak bu, sadece “cepten yapılan harcamaları” kapsar ve toplam maliyeti tam olarak yansıtmaz.

Ekonomide en önemli kavramlardan biri fırsat maliyetidir ve gerçek maliyetin hesaplanmasında mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Çocuk sahibi olmanın cepten çıkmayan maliyeti, çocuk büyütürken harcanan zaman ve gösterilen ilgidir. Günümüzde toplumların refah düzeyi arttıkça, boş zaman aktiviteleri ve kişisel ilgi çok daha değerli hale gelmektedir. İnsanlar zamanlarını kıymetli bulduklarından, sahip oldukları çocuk sayısını sınırlama eğilimi göstermektedir.

 

Ayrıca, çocuk sahibi olma kararı, özellikle kadınlar için iş yaşamına bir süre ara vermek anlamına gelir. Bu, hem gelir kaybı hem de kariyer hedeflerinden uzaklaşma demektir. Kadınların çalışma hayatına daha entegre olduğu gelişmiş ülkelerde, bu tür fırsat maliyetleri, çocuk sahibi olma kararında olumsuz unsurlar olarak öne çıkmaktadır.

Bu sebeplerden dolayı, ekonomik gelişme ile kadın doğurganlığı arasında evrensel olarak negatif bir ilişki gözlenmektedir. Bir diğer negatif ilişki ise eğitim düzeyindeki ilerlemeyle ilgilidir. Çiftlerin eğitim düzeyi arttıkça, daha az çocuk sahibi olmayı tercih etmektedirler. Bu durum, aynı maliyet unsurlarıyla açıklanabilir. Ayrıca, eğitim düzeyi arttıkça maliyet, nicelikten çok nitelikle ilişkilendirilir. Yani, benzer fırsat maliyetlerinin yanı sıra doğrudan maliyetler de artar. Daha organik beslenme veya daha kaliteli eğitim için yapılan özel harcamalar, doğrudan maliyetleri artıran unsurlardır.

Sonuç olarak, tüm dünyada görülen doğurganlık oranlarındaki azalma eğilimi, ekonomik gelişmişlikle açıklanabilir. Ancak bazı dönemlerde farklı konjonktürler de ortaya çıkabilir. Örneğin, 1945 sonrası küresel olarak yaşanan “baby-boom” dönemi, bu süreci bir süre tersine çevirmiştir. Türkiye’deki durumun konjonktürel olup olmadığını ise ancak zaman ve bilimsel çalışmalar gösterecektir.

Yorum