Artık hastalıklardan kurtuldum, yavaş yavaş kendime geliyorum derken birkaç gün önce hayatımın en acı haberlerinden birisiyle sarsıldım. Haberin bende bıraktığı derin izi yazıya dökmek amacıyla bilgisayarımın başına geçiyor ancak gözyaşlarım klavyenin tuşlarına basmama engel oluyor, ben de yazmaktan vazgeçiyordum. Bu kez ne pahasına olursa olsun yazmaya karar verdim. Konu; tahmin edebileceğiniz gibi Ziynet ve Atila çifti…Çoğumuz, yakından tanıdığımız, eşimizi, dostumuzu veya aile üyelerinden birisini kaybetmiş olabiliriz. Peki, size can vererek ölümden döndüren kaç kişi vardır yaşantınızda…Atilla ve Ziynet Sertel çiftini 1980 yıllarında gazetecilik nedeniyle yakından tanıma şansım oldu. 1990 yılların sonuna doğru iş hayatı nedeniyle birbirimizden uzaklaştık. Ta ki, Sertel ailesi on yıl öncesinde Seferihisar’dan ev alıncaya kadar….Sertel ailesini yakından tanıyanlar bilir; bu ailede öyle bir birliktelik vardı ki; on dakikalığına bile tek başlarına dolaştıkları olmazdı. Her yere birlikte gider, daima birlikte yiyip içerlerdi…Bana can suyu verdiler… Üç yıl önce yakalandığı amansız hastalığı yoğun bir tedavi ve yüksek moral ile atlatma aşamasına gelen Ziynet Sertel ile sevgili eşi Atila, uzun süre yattığım Dokuz Eylül Hastanesi’ne beni ziyarete geldiler. Ben de 7 aydır hastane hastane gezdirilirken 85 kilodan 47 kiloya düşmüştüm ve burnumdan besleniyorum. Yaklaşık 45 gün süreyle ağzıma tek lokma koyamamıştım ki Sertel ailesi ziyaretime gelirken Antep baklavası getirmişlerdi. Uzun süre zor günler yaşayan Ziynet, amansız hastalığı bünyesinden atmış görünüyordu, gayet neşeliydi, hatta, "Mustafa sen de bir an önce iyileş de sağlığımıza kavuşmayı hep birlikte kutlayalım” demişti.Ben kendimden umutsuzdum. Sertel ailesi ziyaretlerinden ayrıldıktan sonra Eşim Fatma Hanım’a, "O baklavalardan bir tane verir misin?” dedim. Fatma Hanım hem şaşırarak hem sevinerek bir dilim uzattı, "İnşallah yersin” dedi. Aslında tatlıyla pek aram olmamasına rağmen bir daha, bir daha derken tam 7 tane baklava yedim. Kırılma noktası o baklavaymış. Yemeğe başladığımı gören doktorlar bayram etti, bir gün sonra beni taburcu ettiler…Hep birlikte kutladık… İyileşip yürümeye başladıktan sonra Sığacık Liman Restoran’da çok güzel bir kutlama yaptık. Ziynet’le birlikte hayata yeniden başlamıştık sanki…Biz birbirimizin sesine hep kulak verirdik..Daha sonra kalp ameliyatı oldum ve bir ay kadar sosyal medyadan uzak kaldım… Ziynet, Atila’ya; "Atila, Karabulut’lardan ses gelmiyor bir arasana” demiş ve Atila arayınca ameliyat olduğumu öğrendiler. Ziynet, Atila’ya "E Atila… Demedim mi sana bunlarda bir şey var diye ben sadece öleceğimi bilemem..” demiş.FELEK ÇİFTE KUMRULARI AYIRDI Hani bir deyim vardır, ”Çifte kumrular gibi…” işte bu deyim, sanki Sertel çifti için söylenmişti…Ziynet, doğru cümle kullanmıştı, "Ben bir öleceğimi bilmem…” Evet öyle de oldu, öleceğini bilseydi sanırım önce bizim haberimiz olurdu…Sertel çifti hayatları boyunca çetin ve dikenli yollardan geçmiş, çok çalışmışlardı. Tam rahat edecekleri bir yaşta felek onları ayırdı… Acı haberi aldığım anda ‘’Kahredilesi amansız hastalık, nasıl kıydın o güzel insana… Kahredilesi hastalık, kahredilesi felek…’’ diye mırıldandım, ağladım ama nafile…Ziynetçiğim, hani bir cümle vardır, gidenlerin ardından söylenir: "Unutmayacağız seni…” Bu alışagelmiş cümleyi klasik haliyle kullanmayacağım. Aile olarak biz de senin yanına gelinceye kadar seni, hep o içten gülüşünü hep hatırlayacağız, dostluğunu, kardeşliğini hep özleyeceğiz… Sevgili Atilacığım, kendimi çok iyi biliyorum, karşılaştığımızda gözümün önüne hep Ziynet ve onun gülüşü gelecek. O neşeli, şen şakrak günlerimiz bir film gibi gözümün önünden geçecek.Seni üzmemek adına ve ağlamamak için duygularımıza hakim olmaya çalışacağız. Tanrı sana, Sertel ailesinin tüm fertlerine ve sizleri tanıma şansını yakalayan tüm sevenlerinize sabırlar versin…