02 Nisan 2025, Çarşamba Yeni Haber
Haber Girişi : 20.03.2025

Hukuk ve gelişme

Prof. Dr. Mehmet Karaçuka yazdı

nsanları diğer canlılardan ayıran en önemli özellik, topluluk içinde yaşamanın getireceği sorunlara karşılık belli normlara dayalı düzenlerin geliştirilmiş olmasıdır. Eğer bir anlaşmazlıkve/veya çıkar çatışması ortaya çıkarsa, bu sorunların çözümünün belli başlı kurallara göre çözümü ilkel kabile dönemlerinden beri esas normdur. Töreler, kurallar, kanunlar, mahkemeler ve anayasa bu tür sorunlarım çözümü için toplum içinde kaotik değil de düzen içinde yaşamanın temel çerçevelerini ortaya koyar. 

Hammurabi'den bu yana esas olan bu kuralların ve yasaların mümkün olduğunca kapsayıcı olması, kanun önünde mevki makam soy unsurlarına bakılmaksızın herkesin eşit olmasıdır. Bu kanunlar ne kadar adaletli uygulanırsa ve kapsayıcı olursa, toplumsal ve ekonomik gelişme de o kadar güçlü olur. Kanunların amacı toplumsal kurallar çerçevesi oluşturup, toplumsal yaşamın her alanında özellikle ekonomik alanda öngörülebilirlik sağlamasıdır. Mülkiyet hakları da bunun için vardır. Batı ülkelerinde kökeni Roma'ya kadar giden hukuk sistemi de temel olarak bu amaca yöneliktir.

Evrensel hukukta bir diğer temel unsur da yasaların pozitif değil negatif olmasıdır. Fikir özgürlüğü ve demokrasi için bu şarttır. Freidrich A. Hayek, kanunların bireysel özgürlüğü koruma amacıyla genel, soyut ve negatif kurallar şeklinde olması gerektiğini savunur. "Negatif" derken kastettiği, kanunların bireylere ne yapmaları gerektiğini emretmek (pozitif bir müdahale) yerine, bireylerin başkalarına zarar vermesini engelleyen sınırlar koymasıdır. Yani, kanunlar bir şeyleri yapmayı zorlamak yerine, belirli eylemleri yasaklayarak özgürlük alanını tanımlar ve korur. Bu, Hayek'in "hukukun üstünlüğü" (rule of law) anlayışının temel taşlarından biridir.

John Rawls’un hukuk felsefesi ise  “cehalet perdesi” düşünce deneyiyle şekillenir. Rawls, adil bir toplumun nasıl düzenlenmesi gerektiği sorusuna yanıt ararken, "cehalet perdesi" (veil of ignorance) adını verdiği bir düşünce deneyini kullanır. Bu deneyde, bireyler toplumun kurallarını belirlerken kendi sosyal statülerini, yeteneklerini, cinsiyetlerini veya ekonomik durumlarını bilmezler. Bu durumda, insanlar yalnızca akıl ve tarafsızlıkla hareket eder. Rawls’a göre bu koşullar altında insanlar iki temel adalet ilkesini kabul eder. Birincisi, herkes eşit temel özgürlüklere sahip olmalı (hukuk önünde eşitlik, ifade özgürlüğü) ikincisi ise, eşitsizliklerin, en dezavantajlıların lehine ve fırsat eşitliği sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerektiğidir.

Yasalar ve kurallar ne kadar kapsayıcı ve özgürleştirici olursa , o toplumda zenginlik o kadar artar. Çünkü insanların temel niteliklerinden birisi de içinde bulunulan şartlara bir şekilde uyum sağlayabilmesi ve ortaya çıkan fırsatlara da; risk ve tehditlere de kendini konumlandırabilmesidir. Fırsatların yoğun olduğu bir sosyal düzen şüphesiz hem sosyal hem ekonomik gelişmemizin temel anahtarıdır.

Yorum