Piyasa ekonomisinin temel rasyonalitesi, piyasalarda rekabetin tahsisi ile birlikte, kaynakların etkin kullanılması, tüketici refahının artırılması, yenilikçiliğin ve teknolojik gelişmelerin teşvik edilmesi olarak sayılabilir. Bu hedeflere ulaşmak için rekabet önündeki engellerin kaldırılması ve ortaya çıkabilecek engellerin de önlenmesi gerekir.Rekabet konuları genellikle fiziki üretim sonucu ortaya çıkan ürünlere ilişkin olduğu düşünülür; ancak rekabet kanunları girdi ve çıktı piyasaları arasında bir ayırım yapmaz. Yani ürün piyasalarında rekabeti engelleyici davranışlarda olduğu gibi, girdi piyasalarında da bu tür davranışların cezalandırılması gerekir. Firmalar, tıpkı diğer girdilerde olduğu gibi, üretimin en temel girdisi olan iş gücü için de rekabet halindedir. Bu piyasada oluşacak rekabet de, piyasaların etkinliği için son derece önemlidir. Firmalar, bu rekabet ile en iyi işçileri en az maliyetle istihdam etmeye çalışırken, işçiler de en uygun ücret ve çalışma koşullarını hedefler. Ancak iş gücü piyasalarının bazı yapısal özellikleri, etkin rekabet koşullarının oluşmasını engelleyebilir. Bu yapısal özelliklerin başında, iş gücü arzının genellikle iş gücü talebinden daha fazla olması gelir. Bu da ücretler üzerinde negatif baskı oluşturur. İkinci olarak ise iş değiştirmenin maddi ve maddi olamayan maliyetleri, çalışanlar için çok yüksektir. Dolayısıyla kolay kolay iş değiştiremezler ve göreceli olarak dezavantajlı koşullara katlanmaları gerekebilir. Bu piyasalarda rekabetin kısıtlanması ise bu olumsuzlukların katlanarak artmasına neden olur. Yani çalışanlar daha düşük ücret ve daha kötü çalışma koşullarında çalışmak zorunda kalabilir. Hatta bir kısmı piyasadan tamamen çekilerek hiç çalışmamayı tercih edebilir. Böyle bir durumun ekonomiye etkisi ise düşük verimlilik ve eksik istihdam olur.İş gücü piyasalarında rekabeti engelleyici davranışların başında ücret tespiti anlaşmaları gelir. Ücret tespiti anlaşmaları, çalışanların ücretlerinin ve diğer çalışma koşullarının firmalar tarafından gizli veya açık anlaşmalarla kendi aralarında belirlenmesidir. Bu tür anlaşmaları, firmalar arasında bir fiyat belirleme anlaşması (Kartel) olarak değerlendirmek gerekir ve 4054 Sayılı Rekabetin Korunmasına Hakkında Kanun’un 4. Maddesinin ihlali anlamına gelir. Çalışanları ayartmama anlaşmaları ise işverenlerin birbirlerinin çalışanlarına iş teklifinde bulunmaktan veya bu çalışanları işe almaktan kaçınmalarını sağlayan anlaşmalardır. Bu tür anlaşmalar, çalışan hareketliliğini kısıtlamaya yönelik olup yine Rekabet Kanunu’un 4. maddesinin ihlali anlamına gelir ve cezai yaptırımı olması gerekir. Yine benzer bir rekabet ihlali, iş gücü piyasalarında rekabet ihlallerine zemin hazırlayacak bilgilerin değişimidir. Bu da rekabeti kısıtlayıcı bir anlaşma olarak değerlendirilebilir. Çalışanların ücretleri ve çalışma koşulları gibi bilgilerin paylaşılması, rekabeti kısıtlayıcı etki doğurabilir.Ayrıca, girdi piyasalarında ortak eylem içinde olan firmaların, ürün piyasalarında da stratejik işbirliğine gitmeleri çok kolaydır. Bu durumda da toplumsal refah azalacak ve fiyatlar yükselecektir. Rekabet açısından bu piyasalara özel önem gösterilmesi gerekliliği sosyal hukuk devleti olmanın da bir gereğidir.