Yaz nezlesine yakalandığım için yaklaşık 20 gündür gezilerime ara vermiştim. Geçtiğimiz haftanın son günlerinde çoktandır uğramadığım Seferihisar Belediyesi’ne yolum düştü. Binanın üst katında ve basın odasının sol kapısının köşesinde, duvar kenarında yerimi aldım. Merdivenden çıkanların tamamına yakını, ağız birliği etmiş gibi bir haritacıyı eleştiriyordu. Kimisi yüksek sesle, kimisi mırıldanarak haritacıya yükleniyordu. Adını bilmiyorum ama yakın bir ilçeden Seferihisar’a bulunmaz Hint kumaşı ve medeni iftihar olarak getirildiği, atama sürecinde de, "Seferihisar’da senin kadar deneyimli, senin kadar mesleğine önem veren, senin kadar vurdumduymaz bir haritacı yok! Gel Seferihisar’a… Haritacılık yönünden bu güzel ilçemizi kurtar!” ifadeleriyle göklere çıkarıldığını konuşuyorlardı. Yakın ilçe belediyesinden Seferihisar’a mekan değişikliği yaptığında, mesai arkadaşlarının ve ilçe halkının, ‘’İyi ki gitti de kurtulduk” diye bayram ettiklerini, pasta ve şerbetlerle kutlama yaptıklarını duymuştum. Belediyenin üst katındaki vatandaşların mırıldanmalarının bu mesleğinin uzmanı haritacı üzerine yoğunlaştığını görünce; ‘’Burada bir şeyler var’’ diye düşündüm. Yerimden hiç kımıldamadan ve öğle yemeğine bile gitmeden kapı dibinde beklemeye geçtim. Bir ara şivelerinden Güneydoğu veya Doğulu olduğunu tahmin ettiğim, ön dişleri altın kaplama, birisi kasketli, diğeri asker tıraşlı ve pos bıyıklı iki vatandaşı izledim. Önce muhteşem haritacının odasına girdiler, ardından imar müdürlüğüne geçtiler. Konuşmalar gergin ve yüksek frekansta olunca ben de imar servisine süzüldüm, bir koltuğun arkasındaki dosyaların yanında yerimi aldım. Konuyu yakından dinleyince öğrendim ki bu arkadaşların Sığacık’taki imarlı bir alandaki arsaları ile ilgili olarak tapu dairesinde hisse devri varmış! Tapu dairesi, söz konusu yerin imarlı alan olup olmadığı hususunda belediyeye yazı yazmış. Ancak büyük umutla belediyeye gelen bu pos bıyıklı iki arkadaş, adeta duvara toslamış. İkisi birden, "Bu yazıyı acilen verin, akşama memleketimize döneceğiz” diyorlar. Harita profesörümüz ise oralı değil. "Canım kime ne? Acelesi mi var? Yarın vereceğiz…” diye dayatıyor. İki pos bıyıklı işleri yokuşa sürülünce o gün bir iş için Büyükşehir Belediyesi’ne giden imar müdürüne telefonla ulaşıp dertlerini anlatmışlar. Müdüre Hanım da talimat vermiş ve demiş ki, "Bu insanlar akşam uçağı ile memleketlerine dönecekler iki satır yazıyı yazın ve tapuya cevap verin…” Yazıyı yazacak uzun saçlı bayan, konuyu bizim harita uzmanına anlatır! Harita uzmanı inadını sürdürür, yazıcı bayana "Amaaaan, ne aceleleri var yarın alsınlar” cevabını verir. Adamlar 4 saat dil döker, üst kattaki koridorda ben diyeyim 80, siz deyin 100 kez volta atarlar. Mesai bittiğinde belediyeden ayrılmakta olan iki pos bıyıklı, imar müdürlüğü personeline, "Yarın hem o harita uzmanı hem de o bayana ne laflar söyleyeceğiz, Seferihisar görecek” diye haykırırlar. Bunu duyan harita profesörü ve yazıyı yazmakla görevli bayan, mesai arkadaşlarına, "Müdüre Hanım’a söyleyiverin, biz yarın belediyeye gelmeyeceğiz” derler. Nitekim ertesi gün işe gelmezler. Olup bitenlere tanık olan şişman bir Seferihisarlı vatandaş, daha önce imar müdürlüğünde çalışan bir memura, "Adamlar haklı! Nasıl olur da üç satırlık bir yazı bu kadar geciktirilir. İmar müdürü bu çalışanlar hakkında niçin tutanak tutmaz ve başkanlığa bildirmez” diye tepki gösterir. Eski memurun bu vatandaşa verdiği cevap da çok anlamlıdır, ‘’Belediyede müdürleri dinleyen yok ki!.. Bu kurumda müdürlerin dedikleri ve talimatları hiçbir zaman yerine getirilmez. Çünkü müdürlerin altında çalışanlar, doğrudan başkandan yüz alır ve onun için de vatandaşların işleri savsaklanır…” Bu cümleleri bizzat duyunca çok üzüldüm ama ardından da, ‘’Bundan sonrasını bu kurumun baş yöneticisi olan Belediye Başkanı Tunç Soyer düşünsün gari’’ diyerek ben de pencereden süzülüp gittim… SEFERİHİSAR’IN ÜNLÜ PLAJINA KAYYUM MU ATANDI? Geçtiğimiz günlerde sıcaktan bunalınca sabahın erken saatlerinde Akkum Plajı’na kendimi attım! Amacım hem serin bir köşede denize girenlere bakmak hem de sahillerde neler olup bittiğini izlemekti… Plaja insan akını başladığında kapıda ve otoparkta Karadeniz şivesiyle konuşan görevlilerin olduğunu gördüm. Daha önce Seferihisar yöresinden görevlilerin olduğunu bildiğim için, orada durdum; "Nedir bu konu? Niçin tanımadığımız insanlar burada görev aldı” diye düşünmeye başladım. Konuyu gerçekten çok merak ediyordum ama hiçbirine de bir şey soramıyordum. Yanlarına yaklaşsam bodyguard tipli adamların beni böcek sanıp ayaklarının altına alacaklarından kuşkum yoktu… Karadeniz şiveli görevliler, gün boyunca para toplamayı sürdürdü. Ben ise meraktan neredeyse çatlayacağım.. En son Seferihisar’dan bir belli isim, yani her hafta plaja beleş giriş yapan, arabasını da kapıdaki valelerin alıp otoparka götürdüğü uzun boylu, şişmanca elit adam kapıya yanaştı. Kendisini tanımayan yeni görevliler, giriş ve otopark parası isteyince bu zat-ı muhterem, kendisinin yüksek görevde olduğunu anlatsa da sözünü dinletemedi ve en sonunda, "Ya arkadaş, geçen haftalarda çalışan arkadaşların yerine siz geçmişsiniz! Ne oldu buraya kayyum mu atandı?” diye çıkıştı. Görevlilerden birisi, "Evet buraya kayyum atandı! Asıl patron kayyum atadı! Bundan sonra yeni kayyum kurulunun başkanı, buranın asıl sahibi..” diye yanıt verdi. Ben bu laflardan bir şey anlamadım ama yeni görev yapan isimlerden duyduğuma göre önceki yıllarda da bu koyu çalıştıran isim, asıl patrona kazancının yüzde beşini gösterip geri kalanını cebellezi yapıyormuş galiba… Daha sonra oralarda konuşulanlara tanık olduğuma göre yıllardır bu koyu çalıştırıp, asıl sahibine kazık atan ve milyonlarına milyon katan şehzade ise evinden cenaze çıkmışcasına sıkıntılı günler yaşıyormuş… Ben daha fazlasını bilmem… O koydaki yeni görevlilerin konuştuğu cümleler bunlar… Beni izlemeye ve duyduklarımı okumaya devam edin…