05 Şubat 2025, Çarşamba Yeni Haber
Haber Girişi : 30.01.2025

Mübadelenin hatırlattıkları

Doç. Dr. Bilgin Çelik yazdı

Mübadele kavram olarak bir değiş tokuşu ifade eder ama insanların geniş kapsamlı şekilde istemsiz olarak yer değiştirmesine neden olan Türk-Yunan Mübadele Mübadele Mutabakatı (Sözleşmesi) 30 Ocak 1923’te Lozan’da imzalandığında bu kararı mübadeleye tabi olacakların önemli bir kısmı bilmiyorlardı. Basına yansıyan haberler elbet vardı ancak kapsamı belli olmayan bu haberleri okuyanların sayısı da okur yazarlığın düşüklüğü nedeniyle çok değildi.

Türkiye’deki Ortodoks Rumlar ile Yunanistan’daki Müslüman/Türklerin değişimini esas alan Mübadelenin bu coğrafyada ilk örneği değildi aslında bu. Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı ile Bulgaristan arasında 29 Eylül 1913’te imzalanan İstanbul Antlaşmasının içeriğinde taraflar arasında nüfus mübadelesi yapılmasına da karar verilmişti. 1. Dünya Savaşı’nın kadar yaklaşık 50.000 Müslüman ile 50.000 kadar Bulgar nüfus mübadele ile yer değiştirmiştir. 

Aynı yönde bir uzlaşma için Yunanistan ile de temaslar kurulmuş ve benzer bir karma komisyon ile bu mübadelenin altyapısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Yapılan görüşmeler sonucunda 1.Dünya Savaşı öncesinde Trakya ile İzmir vilayetindeki Rumların Makedonya ve Epir’deki Müslüman ahali ile değişimi konusunda bir uzlaşmaya varılmış ancak savaşın da başlamasının etkisi ile bu uzlaşma hayata geçirilememiş ancak karşılıklı olarak isteğe bağlı göçler yaşanmıştır.

Burada dikkat çekmek istediğim husus insanların kaderinin devletlerin yaptıkları anlaşmalar ve vardıkları mutabakatlarla nasıl değişebildiğini gözler önüne sermek. Devletler buna neden ihtiyaç duydular sorusu ilk akla gelebilecek soru doğal olarak?

Bildiğiniz üzere milliyetçilik ve ulus-devlet kuruluş sürecinde nüfusun homojen (benzer) olması devlet kurucuları için hayati derecede önemliydi. Osmanlı İmparatorluğu parçalanıp dağılırken milliyetçiliğin ilk boy gösterdiği yer Balkanlar olmuş ve ilk olarak Yunanlılar sonrasında başta Sırplar olmak üzere diğer Balkan milletleri kendi ulus-devletlerini Avrupalı Büyük Güçlerden destek alarak kurdular. 

Devletlerini kuran Balkan milletleri homojen değildi ve her birisinin içinde başta Müslüman/Türkler olmak üzere farklı unsurlar da vardı. Mesela Osmanlı Avrupasındaki toprakların paylaşılmasını amaçlayan Balkan Savaşı öncesinde Selanik, Üsküp başta olmak üzere bölgede Müslüman/Türk Nüfus oldukça önemli bir orandaydı. Savaş sırasında yaklaşık 500.000 insan kendi istekleriyle yaşadıkları yerleri terk ederek Selanik üzerinde deniz yolu ile başta İzmir olmak üzere Batı Anadolu’ya veya kara yoluyla İstanbul’a gelmişlerdi. Çok dramatik ve içinde büyük acılar, kayıplar, kopuşlar taşıyan bir yolculuk. Türkiye’de bu göçler tarihçiler tarafından arşiv belgeleri ile veya gazetelerin taranması yoluyla çok çalışıldı ancak ilk kuşak göçmenlerin duygu, düşünceleri, yolculuk ve ata toprağından ayrılış hikayeleri kayıt altına alınmadı, alınamadı. Çünkü savaşlar ve yokluklar bitmek bilmedi. Okur yazarlık düşük olduğundan göç anıları da çok sınırlı kaldı. Yaşanan acılar, hasretler göçmenlerin yüreğine belleğine kazındı ama hayat devam ediyordu ve hayata tutunabilmek için geçmişi unutmak geleceğe bakmak gerkiyordu. O nedenle çok da anlatılmadı çocuklara veya torunlara. Belki küçük bilgi kırıntıları o kadar. 

Türk/Yunan Mübadelesi Kurtuluş Savaşı’nın zorlu tecrübeleri ve dağılan Osmanlı imparatorluğunun karşı karşıya kaldığı Büyük Güçlerin sürekli şekilde Hristiyanları bahane ederek içişlerine karışma teşebbüslerinin yarattığı büyük rahatsızlıkların ürünü olduğu gibi Yunan işgali sırasında Rumların taşkınlıkları nedeniyle artık birlikte yaşama iradesinin de mümkün olmadığı dikkate alınarak karar altına alınmıştı. 

Mübadele başta Ayvalık, Dikili, Foça, Çeşme, Seferihisar gibi sahil kesimi olmak üzere Batı Anadolu’yu derinden etkileyecek bir demografik değişimi başlatmıştır. 2 milyona yakın insan -ki bunun 2/3’ü Ortodoks Rumdu-yer değiştirdi ve bunun kararını vatandaşı oldukları devletlerin hükümet temsilcileri verdiler. Aksi takdirde her iki ülkede etnik çatışma, kavga ve ötekini sindirme ve baskılama, asimile etme isteği hiç bitmeyecek, her iki tarafta yaşayan ve azınlıkta kalan unsur için normal bir hayat sürmek çok zorlaşacaktı. Hele 1.Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa ve dünyada yükselen faşizmin gölgesinin dolaştığı bir dönemde Mübadele gerçek anlamda bir barışı tesisine atılmış önemli bir adımdı. İnsani olarak elbette içinde acı hatıraları, hasretlikleri barından zor bir karar olarak görülebilir ancak başka türlüsü de mümkün değildi. Kıbrıs’ta 1960’larda yaşanan acı olaylar birlikte yaşama deneyiminin bilinen somut örneği oldu. 

Mübadelede başta Girit olmak üzere Midilli, Sakız, Sisam olmak üzere adalardaki, Selanik, Ege Makedonyası ve Epir’deki Müslüman/Türkler Rumların boşalttıkları yerlere yerleşmek üzere evlerini ve mallarını terk etmeye hazırlandılar. 

Ayvalık önemli bir merkez oldu müdabele için. Midilli ve Girit mübadilleri ağırlıklı olarak yerleştiler Ayvalık’a. Başta Cunda adası olmak üzere gelen mübadiller önce Yetimhane ve okullara yerleştirildi sonra da iskan edilecekleri yerlere. Gelenler tütüncü, çiftçi, bağcı ve zeytinci diye sınıflandırılmışlar ona göre de yerleştirilecekleri yerler belirlenmişti. Mübadiller yeni evlerinde yeni bir hayata başlarken yeni kurulan Cumhuriyet de uzun süren savaşların yaralarını sarmaya çalışıyordu. Batı Anadolu Yunan ordusu çekilirken yakılmış ve ağır şekilde tahrip edilmişti. Buraların şenlenmesi, düzene girmesi kolay değildi ve mübadiller bu anlamda önemli bir rol üstlenerek zirai birikimlerini hayata geçirmişler ve tarımsal üretimin devamında, yanmış ve yıkılmış kentlerin yeniden imarında önemli katkı sağlamışlardır. 

Mübadele zor koşullar altında gerçekleşmiştir ve mübadiller için hayat hiç de kolay olmamıştır. Ancak tüm olumsuzluklara, acılar ve geride bırakılan hatıralara rağmen hayata tutunmayı başararak Türkiye Cumhuriyeti’ne her alanda önemli güç katmışlar ve emekleriyle yerleştikleri yerleri güzelleştirmişler ve şenlendirmişlerdir. 

Balkan muhacirleri ve mübadilleri milliyetçi ideolojinin doğrudan muhatabı olduklarından yerleştikleri yerlerde bu ideolojinin taşıyıcıları olarak Cumhuriyetin Anadolu’da kök salmasının önemli temsilcileri olmuşlardır. 

Atatürk ve Cumhuriyete karşı olanların son zamanlarda Balkan muhacir ve mübadillerini dillerine dolamaları tesadüf değildir. Keşke Yunan kazansaydı diyen bir zihniyete sahip çıkanların Cumhuriyete ve cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk’e büyük bir bağlılık ve sorumluluk duyan muhacir ve mübadilleri hedef alan söylemlerde bulunmaları ülkemize yönelik stratejik hedef ve hayallerin hala güncel olduğunu somut şekilde göstermektedir. Aydınlık ve çağdaş bir Türkiye kurma idealinin bir parçası olan her Türk vatandaşı sorumluluk bilinci ile hareket edecek ve Atatürk’ün gösterdiği yolda ilerleyerek çağdaş uygarlığa ulaşacaktır. Türkiye’yi sıradan bir Ortadoğu ülkesi haline dönüştürmeye ve toplumu bölmeye çalışanlar amaçlarına ulaşamayacaktır. 

Not: 8 Şubat 2025 Cumartesi günü Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz Mavi Vatan ve Balkanlar konulu konferans için İzmir'de olacaktır. Adnan Saygun Sanat Merkezinde saat 14.30'da başlayacak etkinlik Balkan Strateji Geliştirme ve İşbirliği Derneği ile İzmir Büyükşehir Belediyesinin ortak etkinliğidir. Bekliyoruz...

Yorum
  • Kemal Karayıldırım 5 gün önce
    Yaşar Kemal "bir ada hikayesi"adı altında kaleme aldığı 4 ciltlik romanında,sizin belirttiğiniz acıları tüm çıplaklığı ile anlatmaktadır. Okurken neden bu yaşananlar,gereklimiydi diye hep kendime sormuştum. Makalenizde bunun cevabını kısmen aldım Teşekürler. (Kısmen dememin sebebi, İnsanların acısını azaltacak daha iyi önlemlerle mübadele gerçekleşmezmiydi.) Atatürk gibi bir dehanın ( ki,O Selanikliydi) bu olaydaki iradesinin rolü neydi nekadardı? Gelecek için neler düşünmüştü? Hedefine ulaştımı?