"Yaratıcı yıkım" terimi, ekonomik ve sosyal alanlarda yeniliklerin eski yapıları nasıl yok ettiğini ve yeni oluşumların nasıl ortaya çıktığını tanımlamak için kullanılır. Bu kavram, özellikle Avusturyalı iktisatçı Joseph Schumpeter tarafından popüler hale getirilmiştir. Schumpeter'e göre kapitalizmin temel dinamiği, yeni teknolojilerin, yöntemlerin ve iş modellerinin sürekli olarak eskilerini yok edip yerlerine yenilerini koymasıdır. Elektrikli araçlar (EV'ler), "yaratıcı yıkım" kavramının modern bir örneği olarak öne çıkıyor. İçten yanmalı motorlu araç üreticileri, elektrikli araçların yükselişiyle yeni bir teknoloji ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu, üretim süreçlerini, tedarik zincirlerini ve işgücü gereksinimlerini yeniden şekillendirme zorunluluğu getirmiştir. Örneğin, batarya üretimi yeni bir endüstri kolu olarak ortaya çıkmış, geleneksel otomotiv parça üreticilerinin yerini almıştır. Elektrikli araç pazarı, geleneksel otomobil üreticileri ile yeni girişimler arasında yoğun bir rekabet ortamı yaratmıştır. Bu rekabet, daha verimli bataryalar, daha hızlı şarj sistemleri ve otonom sürüş teknolojileri gibi yeniliklere yol açmaktadır. Batarya ve elektrikli araç bileşenlerinin tedarik zincirleri, geleneksel otomobil parçalarından farklıdır; bu da küresel tedarik ağlarında yeni lojistik stratejiler ve partnerlikler gerektiriyor. Çin, elektrikli araçlar (EV) alanında dünya genelinde önemli bir rol oynuyor ve 2024 itibarıyla dünyanın en büyük elektrikli araç pazarı konumunda. Yıllık EV satışları, diğer tüm ülkelerin toplamından daha fazla, bu da Çin'i EV teknolojileri için hem üretim merkezi hem de ana tüketim pazarı haline getiriyor. Bu alandaki rekabet gücü, küresel piyasalarda her ülkeye karşı hissediliyor. Bu rekabet gücü karşısında büyük otomotiv üreticisi ülkelerde sıkıntılar ortaya çıkmış ve bu sıkıntılara karşı önlem almaya çalışıyorlar. Önceki yazılarımızda da Almanya'nın otomotiv sektörünün bu rekabet karşısında karşılaştığı zorluklara değinmiştik. Bu haftanın başında, diğer önemli bir otomotiv üreticisi ülke olan Japonya'da piyasaları heyecanlandıran bir gelişme oldu ve Nissan ile Honda'nın birleşme görüşmelerine başladığı duyuruldu. Ancak, görüşmelerin başlamış olması, sonunda kesinlikle bir birleşme olacağı anlamına gelmiyor. Çünkü birleşmenin sonucunda önemli ölçüde üretim tesisinin kapatılması ve işçi çıkarılması söz konusu olabilir. Bu durum, politikacıları da ilgilendiriyor. Esasen, Çin rekabetine karşı 2020 yılında bu birleşme teklifi yapılmış ancak bir sonuç çıkmamıştı. Bu birleşme sayesinde Nissan ve Honda, 52 milyar dolarlık bir Japon otomotiv devi olabilecek bir düzeyde. Bu yönüyle, birleşik şirketin, geçen yılın satış hacimlerine göre Toyota ve Volkswagen'den sonra dünyanın üçüncü büyük otomobil üreticisi olması ve Tesla ve Çin'in BYD'si ile rekabet edebilmek için gerekli yatırımları yapma kapasitesine sahip olması hedefleniyor. Bir diğer beklenti de Nissan'ın içinde bulunduğu zorlu finansal koşullardan kurtarılması. Nissan, Kasım ayında yayınladığı acil durum planına göre üretim kapasitesini %20 azaltmayı ve 9.000 işçi çıkarmayı hedeflediğini açıklamıştı. Şirket, bu yıl ikinci kez kâr beklentisini düşürdü ve Temmuz-Eylül döneminde zarar etti, bu da işlerin iyi gitmediğinin bir göstergesiydi. Bu yüzden, anlaşma beklentisiyle Nissan hisseleri Nikkei'de %23,7 artarken, Honda'nın hisseleri %3'ten fazla düştü.