Firmalar ve satıcılar arasındaki rekabetin etkin bir şekilde işlemesi, tüketicilerin bol ve ucuza mal ve hizmet satın alabilmeleri için oldukça önemli. Bu rekabet sürecinden en fazla yararlanacak olan toplumsal sınıflar ise konunun önemini pek idrak etmemiş görünüyorlar. Bunun yanı sıra kanun yapıcıların da sistemdeki boşlukları gidermek için çaba harcaması gerekiyor.Firmalar, birbirleriyle rekabet etmek yerine birlikte hareket ederek fiyatları veya üretim miktarlarını ortak bir biçimde belirleme yöntemini uygulayarak, tüketicilerin aleyhine yüksek fiyatlardan karlarını artırma yolunu tercih edebiliyor. Şüphesiz böyle yöntemler toplumun zararına olacağından, 4054 sayılı Rekabeti Koruma Hakkında Kanun ile yasaklanmakta ve bu yöntemlere başvuranlara cezalar getirilmekte. Gelişmiş Batı ülkeleriyle kıyaslandığında hafif sayılabilecek bu idari cezaları Rekabet Kurumu belirlemekte. Amerika’da hapis cezaları bile uygulanırken, idari para cezalarının caydırıcılığı bir soru işareti olarak kalıyor.Ancak daha da önemlisi, bu idari para cezasının yanında, rekabet ihlallerinden zarar görenlerin bu zararının tazminini talep etmeleri konusunda büyük hukuki boşlukların bulunması. 4054no’lu Rekabeti Koruma Hakkında Kanun’un 58. maddesi bu hakkı tanımakla birlikte, bir usul ve düzenleme getirmiyor.Özel hukuk mahkemeleri ise konu ile ilgili bir içtihat oluşturamıyor. Tazminat konusunun Ticaret Kanununa göre mi yoksa Kabahatler Kanuna göre mi değerlendirilmesi gerektiği konusunda bile bir ortak görüş yok. Dolayısıyla zaman aşımı tarihleri de tam olarak bilinemiyor. Hatta zaman aşımı süresinin eylemin başladığı tarihte mi yoksa eylemin kanıtlandığı tarihte mi başlayacağına dair kesinleşmiş bir içtihat dahi yok.Bunların yanı sıra bu tür durumlarda zararın nasıl hesaplanması gerektiği konusunda da büyük belirsizlikler var. Ekonomistler bu alanda farklı durumlar için farklı hesaplama modelleri geliştirmekte ancak bu durum hukukçular ve mahkemeler için pek olağan değil. Doğal olarak zarara uğrayan teşebbüslerin ve hukukçuların dava süreçlerinde ekonomistlerden daha fazla yardım almaları gerekiyor.Bu gibi belirsizlikler ise rekabet ihlallerinden zarar gören diğer firmaları ve tüketici gruplarını tazminat davası açmaları konusunda olumsuz etkiliyor. Yüksek dava masrafları ve adli sürecin uzunluğu da bu tür belirsizliklerle birleşince, zarar görenlerin dava açma konusunda cesaretleri kırılıyor. Adil rekabetin engellendiği her durum, toplumsal kayıplara neden olurken ve rekabet ihlallerinden zarar görenlerin tazminat talepleri bu tür eylemlere girişecek olanlara önemli bir yaptırım olabilecekken, bu imkandan toplum olarak yeterince yararlanamıyoruz.Rekabet kanunumuz büyük ölçüde Avrupa Birliği Rekabet Hukuku’ndan esinlenerek hazırlanmıştır. Hatta tazminat konusunda uğranılan zararın 3 katı kadar bir tazminat belirlenmesi maddesi ile bu konuda Avrupa Birliği’nden bile daha sert bir yaptırım söz konusudur. 10 yıl önce 2014 yılında Avrupa Birliği detaylı bir düzenleme ile tazminat davaları süreçlerini sistematik hale getirip düzenlemişken, ülkemizde bu konunun oldukça geciktiğini ve toplumsal refah için bir an önce bu düzenlemelerin yapılması gerektiğini ifade etmekte fayda var.