Türkiye’de seçim geleneği II.Meşrutiyet’e kadar dayanmaktadır. Yani 1908’den 2023 yılına 115 yıllık bir deneyim. Osmanlı’da ilk sandık kurulduğunda ve vatandaşın önüne konulduğunda henüz kadınlar oy kullanamıyordu. Gerçi Batı Avrupa’da da durum farklı değildi bu nedenle Meşrutiyet uygulamasını eleştirmenin bir anlamı yok. Ama bugün Türkiye’de hala kadınlar adına erkeklerin topluca oy kullanma kandığına dair iddiaların varlığı düşündürücü.Kadın hakları konusunda seçim öncesinde yapılan konuşmalar ve iktidar bloğunun içinde yer alan bazı siyasi partilerin talep ve beklentileri Türkiye’nin geleceği hakkında endişelenmek için haklı kuşkular yaratmıştır. 21.yüzyılın ilk çeyreği bitmek üzere ve Türkiye nereye doğru savruluyor?Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma hedefinden neden ve nasıl uzaklaşıyor?1908 yılındaki seçimde iki önemli rakip parti ve düşünce yarıştı ve seçmenlerine parti programlarını anlattı. Prens Sabahattin’in Adem-i Merkeziyetçi fikirlerini savunan Ahrar Fırkası (Hürriyet Fırkası/Liberal Parti) ile Ahmet Rıza Bey’in Merkeziyetçi İttihat ve Terakki Fırkası arasındaki seçim çok renkli ve demokrasi açısından önemli bir deneyimdi. İttihat ve Terakki diğer toplumsal örgütlere ve özellikle Gayr-ı Müslim unsurlarla yapılan ittifaklar sonucu Meclis aritmetiği oluşurken Muhalefetin desteklediği Kamil Paşa hükümeti Şubat ayında mecliste verilen güvensizlik oyu ile düşürülmüştür. Meşruiyetin ilk yılları bu 2 temel fikir arasında mücadele ile geçmiştir. Bu siyasi rekabet ve birikim Cumhuriyete de intikal etmiştir. Kökleri Müdafaa-i Hukuk hareketine dayanan Cumhuriyet Halk Partisi ile Terakkiperver Cumhuriyet Partisi, sonra Serbest fırka (Parti) deneyimleri siyasi rekabet ve farklı fikirlerin mücadelesi şeklinde 1920’li ve 1930’lu yıllara yansımıştır. 1950’lere gelindiğinde çok partili seçim deneyiminde bu kez Demokrat parti CHP’nin rakibidir. Ancak DP kurucuları da daha önceki muhalif partiler gibi CHP’den doğmuştur. Adnan Menderes ilk siyasi deneyimini Aydın Serbest Cumhuriyet Fırkası kurucuları arasında yer alarak yaşamış parti kendisini feshedince CHP’ye geçmişti.1950’lerden 1980’lere birkaç askeri darbe ve muhtıra süreci ile demokrasi sekteye uğramış olsa da halkın eğilimi demokrasiden yana olmuştur. Özellikle 1970 lerce yükselen sendikal ve sol hareketin etkisi ve Ecevit’in Ortanın Solu söylemi ile CHP oylarını % 40’ların üzerine çıkarken muhafazakar milliyetçi oyları da yükseliş trendine girmişti. 1980 askeri darbesi Türk siyasal gelişimine ağır bir darbe vurdu ve özellikle sol hareket ciddi darbe aldı. Berlin duvarının yıkılması ve Sovyet sisteminin çökmesi ile dünya üzerinde solun etkisini yitirmesi neoliberal politikaların öne çıkmasına, muhafazakar, milliyetçi fikirlerin palazlanmasına yol açtı. Türkiye’de Özal’ın ANAP ile iktidara gelişi tesadüf değildi. Özal Türkiye’de federasyon/özerklik fikirlerini, başkanlık sistemini ilk öneren siyasetçiydi. Bu dönemde cemaat/tarikat yapıları bu dönemde güçlendi, Türk-İslam sentezi fikri Atatürkçü Düşüncenin yerine ikame edilmeye başlandı. Cumhuriyetçi yazarlar ve aydınlar hedef haline geldi ve suikastler ile yaşamlarından koparıldı, toplumu aydınlatma misyonları hunharca saldırılarla yok edildi. 2000’li yılların başında yaşanan ekonomik kriz, mağduriyet tezi ile popüler hale getirilen Recep Tayyip Erdoğan’a iktidar yolunu açtı. Başlangıçta muhafazakar demokrat olarak tanımlanan siyasi çizgi zaman içinde demokratlığı arka plana iterek giderek muhafazakarlaştı. Özellikle 1 Kasım 2015 seçimleri sonrasında MHP ile başlayan diyalog sonucunda 1980 askeri darbe ideolojisi olan Türk-İslam ideolojisi adeta yeniden hayat buldu ve Cumhur Ittifakında somutlaşmış şekilde vücut buldu.Buna karşılık muhalefet CHP ve İyi Parti ile başlattığı Millet İttifakını genişleterek 6’lı Masa olarak bilinen bir işbirliği ve ittifaka dönüştürdü.TBMM için yapılan milletvekili seçimlerinde Cumhur İttifakı %49.50, Millet İttifakı %35 oy aldı.Bu sonuç elbette Cumhur İttifakı için çok önemli bir başarı. Cumhurbaşkanlığı 2.tur seçiminde de %52’ye %48’lik bir sonuç muhalefet için hayalkırıklığı ve başarısızlık olarak değerlendirilebilir. Ancak seçim koşulları adil değildi, birçok noktada soru işaretleri hala güncelliğini koruyor. Yabancı seçmen sayısı, toplu oy kullanma iddiaları ve başka iddialar… Bugünkü seçim ve önceki 2 seçim ve referandum ülkeyi adeta 2’ye bölmüş ve kutuplaştırmış durumda. Ülkenin bu siyasi bölünmüşlügü geleceğe dönük endişeleri arttırıyor. Özgürlük demokrasi ve insan haklarının daha da gerilemesi ihtimali söz konusu ve bu çağdaş dünyadan daha da uzaklaşmak anlamına gelecek.Buradan çıkış iktidarın üreteceği akılcı ve gerçekçi politikaların yanısıra muhalefetin ortaya koyacağı irade ile demokrasinin geliştirilmesi yönünde üretilecek ortak politikalar ile mümkün. İktidar mevcut gidişatın yaratacağı ağır tahribatı görmeli ve yandaşlık politikalarını bir kenara bırakarak liyakat, hukuk devleti ve demokratik reformlara ağırlık vermeli, muhalefet de bu yönde bir irade koyması için iktidarı teşvik etmeli ve zorlamalıdır. 115 yıllık deneyimiyle Türkiye bunu iktidar ve muhalefeti ile başarabilir, aksi takdirde Türkiye ekonomisi, demokrasisi ve hukuki normları ile sürekli gerileyen ülkelerden biri olmaya devam edecektir.