17 Mayıs 2025, Cumartesi Yeni Haber
Haber Girişi : 16.05.2025

Yüksek Faiz ve Ekonomik Dengeler

Piyasa ekonomisinin motoru, yani ilerleme gücü, yatırımlardır. Bir ekonomide ne kadar yatırım olursa, o kadar iş olur ve iş potansiyeliyle birlikte ücretler ve gelir de artar.

Piyasa ekonomisinin motoru, yani ilerleme gücü, yatırımlardır. Bir ekonomide ne kadar yatırım olursa, o kadar iş olur ve iş potansiyeliyle birlikte ücretler ve gelir de artar. Yatırımlar ise üç temel kaynakla finanse edilir. Birincisi birikmiş tasarruflar, ikincisi hisse satışı yani ortaklıklar, üçüncüsü ise borçlanmadır.

Bu üç finansman türü de faiz oranlarına karşı aşırı duyarlıdır. Faiz, risksiz getiri anlamına gelmektedir ve tasarrufların yatırıma yönlenmesi için yatırımların beklenen getirisinin faizin getirisini aşması gerekir. Aynı şekilde borçlanarak yatırım finansmanı yapılacaksa da, borçların faiz giderlerinin yatırımın getirisinden düşük olması gerekir. Aksi halde, iki durumda da yatırımcılar zarar eder. Kimse de zarar edeceğini bilerek bir yatırım teşebbüsüne girişmez. Temel olarak borsadan finansman sağlamak da aynı gerekçelerle faize duyarlıdır.

Fiili faizin yüzde 49 olduğu ekonomik rejimimizde bir şeylerin ters gittiği açıktır. Bu kadar yüksek bir faiz tercih edilmesinin temel nedeni, dövize olan ihtiyaçtan kaynaklandığı, açıkça olmasa da zımni olarak para politikası otoritelerince itiraf edilmektedir. Daha önceki ekonomi yönetimi döneminde bir döviz krizi yaşandığı, TCMB Başkan Yardımcısı tarafından ifade edilmiştir.

TCMB, temel olarak yüksek faizle TL’yi mal piyasalarından çekip finansal piyasalara enjekte etmekte ve bunu yaparken de döviz varlıklara olan talebi kısmayı ve belli ölçüde döviz varlıkların da TL’ye geçmesini hedeflemektedir. Bu politikanın hedefine ulaşması için, yani TL’ye olan talebin artması için, ülkedeki siyasi ve başta enflasyon olmak üzere ekonomik risklerin priminden daha da yüksek faiz sunmak gerekir. Bu riskler arttıkça, TCMB’nin de faiz artırdığı görülebilir.

Ancak TCMB’nin görevi bu mudur? İktisat politikalarının başarısı için amaç ve araç uyumu son derece kritiktir. Bunun için de amaçların iyi belirlenmesi gerekir. Ekonomi yönetimi bu politikalarla özellikle dar ve orta gelirlilerin, daha açık ifadeyle sabit gelirlilerin talebini düşürmeyi başarmıştır. Bunda da ücret artışlarının enflasyonun altında kalmasıyla oluşan reel gelir erozyonu, yüksek faizden daha etkili olmuştur. Ancak yüksek faiz geliri elde eden bir kısım yüksek refah düzeyindeki hanehalklarının geliri çok daha artmıştır. Ayrıca yüksek faiz ödemeleri de, enflasyonun temel nedeni olarak görülen para arzını artırmaktadır.

Yüksek faizlerin diğer negatif etkisi ise kamu maliyesinde görülmektedir. Bütçe açıkları beklenen/planlanan düzeyin çok üstünde gerçekleşmektedir. Bütçede faiz dışı ödemelerin payı geçen yıla göre yüzde 30 artmış ve esas olarak reel anlamda düşmüştür. Yani reel ekonomiye giden kamu harcamalarında bir düşüş söz konusudur. Bütçeden faiz ödemelerine giden miktardaki artış ise yüzde 100 civarındadır. Bunun anlamı açıktır. Devlet yüksek faizle borçlandıkça, kaynaklarımız ve vergilerimiz reel ekonomiden çekilip finansal zenginlere akmaktadır.

Devlet bütçesinin yanı sıra, hanehalkı bütçesinde de bu olumsuzlukların benzeri yaşanmaktadır. Maaşların büyük bölümü kredi kartı faizlerine gitmekte ve gelirimizi eritmektedir. Bankaların takipteki alacaklarının yüzde 70 düzeyinde artması, artık ailelerin borçlarını ödeyemez durumda olduklarını göstermektedir.

Yüksek faiz ve genel olarak para politikası, konjonktürel sorunların çözümü için uygulanabilecek araçlar sunar. Ekonomimizin temel sorunları olan döviz yetersizliği ve yüksek enflasyon için ise günlük politikalar değil, yapısal dönüşümler gerekir. Bu tür yapısal dönüşümler ise ancak paradigma değişiklikleriyle mümkündür. Türkiye’nin bu dönüşümü yapabilecek hem fiziki hem beşeri kaynakları fazlasıyla vardır. Aksi durumda ise faiz politikası sınırlarına çoktan gelmiştir ve düzeltebileceği herhangi bir sorun kalmamıştır. Bu konjonktürel politikada yapılacak ısrar ise büyük bir ekonomik kaosa da yol açabilecek düzeye gelmiştir.

Yorum