Sevgili okurlarım, dost ve arkadaşlarım.Çok önem verdiğim ve kardeşimin vefatı nedeniyle iki ay ertelediğim 60. yaş günümü geçtiğimiz akşam, yakınlarım ve dostlarımla birlikte kutlama fırsatım oldu. Asıl amacım 60. yaş günümü kutlamak değildi. Gerçek niyetim Seferihisar ve çevresinde geçirdiğim yılların, gazetecilik dönemimin bir muhasebesini yapmak, yanlış ve doğrularıyla bu süreci yeniden gözden geçirmek, icraatlarıma dostlarımla birlikte göz atmaktı.Kısaca bu 60. yaş kutlaması bir anlamda yaşamımın hesap-kitap dönemiydi.Yaşamım boyunca hiçbir zaman sayısız apartmanlarım, dairelerim veya çok değerli gayrimenkullerim olsun istemedim. Tek dileğim, bölgemdeki insanların, üzerlerinde ağa, patron, dayıbaşı ve siyasetçi baskısı olmadan mutlu bir şekilde özgürce yaşamaları, benim de bu olguya destek vermemdi. Bu inançla insanların hiç kimseye biat etmeden uygarca yaşamaları için mücadele ettim.Emlak sektöründen kazandığım her kuruşu, bölgemiz insanının sesi olabilmek için gazetecilikte harcadım.GELELİM 60 YILLIK TECRÜBELERİME70’li yılların sonları, 80’li yılların başlarıydı. O yıllarda tüm ülkemizde olduğu gibi Seferihisar’da da toplum siyaseten kamplara bölünmüştü. O yıllarda şimdi Vakıfbank’ın bulunduğu yerde küçücük bir ofisim vardı. Ofisime gelen MHP’nin uç isimleri, "Yahu bu CHP’lilere niye yüz veriyorsun? Komünist onlar! Lütfen onları ofisine sokma” derdi.Onlar gider, CHP’nin uç isimleri gelir, onlar da "Yahu Karabulut! Bu faşistleri ofisine neden alıyorsun? Onlara niye yüz veriyorsun? Faşistlerle senin ne işin olabilir?” diye akıl verirlerdi.Ben ise, o dönemi yaşayan, halen de hayatta olan tüm hemşerilerimin bildiği gibi, "Arkadaşlar, bu ülkeyi bu şekilde germek, insanlarımızı, gençlerimizi sağcı-solcu diye kamplara ayırmak hiç kimseye kazanç sağlamaz. Cumhuriyetimizin temel değerleri doğrultusunda hepimiz tek yürek, tek yumruk olmalıyız” derdim.Bu görüşlerim ancak 12 Eylül 1980 İhtilali’nden sonra hayata geçebildi. Daha önce birbirlerine kin güden, selam bile vermeyen pek çok isim nezarethane veya cezaevlerinde ezeli düşmanlarıyla aynı koğuşları paylaştı, zor koşullarda kol kola girmek zorunda kaldı. Bunların demir parmaklıkların arkasından çıktıklarında da dostluklarını sürdürdüklerine yakından tanık oldum.SEFERİHİSAR SİYASETİPek çok kişi bu süreçten ders çıkardığı halde 80 öncesinin acısın yaşamayan, toplumun kamplara ayrılmasının faturasının bedelinin ne kadar ağır olduğunu bilmeyenler daha sonra da bu gerilim siyasetini sürdürdü.Kamplaşma Seferihisar’da da alabildiğince körüklendi. Bu gerginliği bizzat yaşayanlardan birisi de ben oldum. Sadece kendisine oy vermediğim ve yapıcı yazılarımla eleştirdiğim için bir dönemin belediye başkanının hedefi oldum.İşyerime zabıta gönderilerek cumartesi günü açık olduğu gerekçesiyle ofisim mühürlenmek istendi. Bu da yetmedi. Yol kenarlarındaki diğer reklam tabelaları dimdik ayakta iken Karabulu Emlak tabelaları yerle bir edildi. Dönemin belediye başkanı açık açık ‘Bunu ben yaptırdım’ diyebildi.İş bağlantılarıma engel olundu. Para kazanmam, evime ekmek gönderebilmem engellendi. Gayrimenkul alıcıları’na, “O arsayı Karabulut’tan alırsan, imar izni vermem” diye tehdit edildi.Bunlar sadece bana mı yapıldı?Tabii ki değildi! İcraatlarına muhalif olan çok sayıda belediye çalışanı veya seçmen ile kendisine oy vermeyen insanlar, bunların eşleri, çocukları rencide edildi, toplumda küçük düşürüldü…Şimdi bana diyor ki, "Ben eski defterleri kapattım…” Haydi ben inandım. 60 yaşında geriye dönük hesaplaşmaları tamamen unuttum. Peki benim gibi mağdur edilen başka insanlar o kin defterlerini yakabilecekler mi, kapatabilecekler mi dersiniz…Hiç sanmam. Gerek son yerel seçim döneminde, gerekse seçimin hemen ertesindeki davranışlarda eski defterlerin kapatılmadığını, sürekli olarak öfke, kin ve nefretten beslenen ruh halinin ilk fırsatta nasıl yeniden yüksettiğini bir kez daha gördük.BİZ BİZİZ VE HEPİMİZ BİRİZ!Seçimlerde kime veya hangi partiye oy vermiş olursak olalım, bir an geliyor hepimiz bir masanın etrafında oturup tartışabiliyoruz. Zaten erdemlik de bu değil mi? Bu ilçede bir sorun varsa o sorundan hepimiz etkilenmiyor muyuz? Etkileniyoruz. Seferihisar’dan Türkiyemize baktığımızda da durum aynı! Atatürkümüzün de dediği gibi bu bayrağın ve bu Cumhuriyetin altında kardeşce ve dostça ebediyen yaşamak zorundayız.TUNÇ SOYER’İ KUTLUYOR VE TAKDİR EDİYORUMSeferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, insanlara bakarken, asla ”O şu partili, bu şu partiye oy verdi. Ben ona şu gözle, buna bu gözle bakayım” diye düşünmüyor. Hiçbir zaman toplumu bölücü ifadeler, kin ve nefret söylemleri kullanmıyor.Bulunduğu makamı da kendisinin veya yakınlarının nemalanacağı bir yer haline getirmek için gayret etmiyor. Belediye başkanlığını kendisi veya yakınlarına çıkar temin etme yeri olarak görmüyor.Elbette her yöneticinin olduğu gibi onun da bazı icraatlarında eksiklikler olabilir ama artılarının çokluğu yanında bunlar solda sıfır kalır. Yukarıda saydığım niteliklerinden dolayı, sadece Seferihisar halkı değil, tüm Türkiye Tunç Soyer’den örnek almalıdır…BUNDAN BÖYLE HER YILIM, HER AY’IM VE GÜNÜM ÖNEMLİ OLACAK.Sevgili okurlarım, dost ve arkadaşlarım.Kardeşimin vefatından sonra yaptığım vicdan muhasebesi sonucunda bir kez daha gördüm ki, yüreğimde hiç kimseye kin ve nefretim yok. Kırıntıları da 60. yaş gününde tamamen yakıp tükettim.Bundan sonra da yine insanları kırmamak, üzmemek için özen göstereceğim ama topluma hizmet amacıyla belirli mevkilere gelen kişilerin yanlışlarında, konumlarını kişisel çıkarları doğrultusunda kullanmalarında yine karşılarında olacağım. Bu kişiler yanlış yaptıkları sürece olumsuzluklarını teşhir etmeye, doğruları yazmaya devam edeceğim.Zaten cumhuriyet çocuğu olmak da bunu gerektiriyor. Cumhuriyetimizin 91. yılı hepimize kutlu olsun. Cumhuriyetimiz sonsuza dek yaşasın, bayrağımız da gönderlerde ilelebet dalgalansın.Son cümlem.60. yaş günümde beni yalnız bırakmayan tüm dostlarıma tekrar teşekkür eder, şükranlarımı sunarım.