Almanya’da Kasım ayında “trafik ışığı” hükümetinin çökmesinin ardından, 23 Şubat’ta yani bu Pazar günü yeni bir parlamento seçimi yapılacak. Bu seçim son derece kritik bir döneme denk geliyor çünkü gerek Almanya’nın ekonomik ve politik durumu gerekse uluslararası gündemin Trump’ın yeniden seçilmesiyle birden boyut değiştirmesi, gelecek on yılların Avrupa’sının siyasi ve iktisadi yapılanması için önümüzdeki seçimler oldukça önemli. Şansölye veya Başbakan adaylarından en yüksek oy potansiyeli olan CDU/CSU’nun adayı Friedrich Merz merkez sağ konumda yer alıyor. İkinci partinin mevcut durumdaki iktidarın büyük ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) mi yoksa, aşırı sağ AfD mi olacağı ise henüz net değil. Ancak AfD kamuoyu yoklamalarının çoğunda köklü SPD’nin önünde yer alıyor. BSW, Die Linke ve FDP, %5 barajına yakın. Yeni kurulan BSW’nin yüzde 5’lik seçim barajını geçme şansı yüksek görünüyor ancak Die Linke ve FDP’nin baraj altında kalma riski büyük. Şüphesiz bu küçük partilerin meclise girmesi durumunda koalisyon hesaplarında da değişiklik olacak çünkü her koşulda tek bir partinin meclis çoğunluğunu elde etmesi imkansız görünüyor. Olası koalisyon senaryoları arasında Grand Koalisyon yani merkez sağ CDU/CSU ile merkez sol SPD koaliyonu gündeme gelse de bu iki büyük ve köklü partinin çoğunluğu sağlayıp sağlayamayacak ları belirsiz. Bu iki partiye duruma göre Yeşillerin veya BSW’nin de katılması mümkün. Koalisyon görüşmeleri uzun sürebilir ve yeni hükümet halkın desteğini kazanmakta da zorlanabilir, çünkü tüm bu koalisyon denklemlerinde mevcut hükümet olan SPD’nin çokça yıpranmış olması ve kötü bir üçlü koalisyon dönemi geçirmiş olan halkın üçlü koalisyonlara pek sıcak bakmaması politikacıları farklı dilemmalarla karşı karşıya bırakıyor. Bütün bu koalisyon denklemlerinde yer almayan tek parti ise, aşırı sağ AfD partisi. Diğer bütün partiler AfD ile herhangi bir koalisyon görüşmesinde bulunmayacaklarını şimdiden ifade etmiş durumda. Yüzde 20 civarında oy alması beklenen AfD’nin görmezden gelinme siyaseti Alman politika yapıcıları için halen temel strateji. Ancak bu durum aynı zamanda milyonlarca seçmeninin iradesinin de görmezden gelinmesi anlamına geliyor ve her ne kadar parlemento düzeyinde çözümü imkansız olmasa da seçmen ve toplumsal düzeyinde bu durum önemli sorunlara yol açabilir. Almanya, Avrupa’nın en büyük ekonomisi olarak son 4 yılda bir durgunlukla mücadele ediyor ve öngörülebilir gelecekte de bu durumun devam edeceği anlaşılıyor. Bu ekonomik sıkıntıların yanı sıra dış politikada Ukrayna Savaşı özelinde Rus tehditi, Trump’ın ABD’nin Avrupa’yı daha fazla “bedavaya” savunamayacağını açıklaması, yine Trump’ın uluslararası ticarette getirdiği ve getirmesi muhtemel tarife savaşları, içeride ise göç politikası ve göçmenler sorunu Alman siyasetinin temel fay hatlarını oluşturuyor. Aşırı sağcı Alternative für Deutschland (AfD) eş lideri Alice Weidel, bugüne kadar yaptığı açıklamalarda tüm bu konularda mevcut merkez partilerden farklı görüşler ifade ediyor ve adeta geleneksel Alman siyasi değerlerine bir meydan okuma işine giriyor. Toplumda mevcut düzenden hoşnutsuz büyük bir seçmen tabanını da kendini çekmeyi başarmış durumda. Tump’ın, Musk’ın ve Orban’ın da açık destekleri söz konusu bu partiye. Almanya’nın bu Pazar günü yapılacak seçimler sadece Almanya için değil tüm Avrupa ve global düzeyde de ses getireceğe benziyor. Ancak Avrupa siyasetinin sorunları bir şekilde zamana yayıp, zamanla kendi iç çelişkilerini çözme becerisini de göz önünde bulundurursak bu seçimlerin bazılarının beklediği gibi bir istikrarsızlık unsuru yaratacağını söylemek için erken