Avrupa Birliği'nin özellikle Trump'ın ikinci döneminin başlamasıyla birlikte eksen değiştiren Amerikan dış politikası nedeniyle zor durumda kaldığını daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. Yine daha önceki yazılayımızda Orta Doğu politikalarında Türkiye'ye rakip olan Avrupa'nın, Rusya tehdidine karşı Türkiye'ye muhtaç olduğunu da medyada ilk seslendiren biz olmuştuk. Bu zorunluluklar artık Avrupa başkentlerinde yüksek sesle ifade edilmeye başlandı. Hafta başında NATO genel sekreteri Rutte, yaptığı açıklamada Avrupa'nın Türkiye ile ilişkilerini geliştirme tavsiyesinde bulundu. Kuşkusuz bu görevlerde bulunanlar, ittifak üyelerinin onaylamayacağı söylemlerde bulunmazlar. Dün ise Rusya tehdidine asırlar boyu maruz kalmış olan Polonya'nın Başbakanı Donald Tusk, Ankara'ya resmi ziyarette bulundu ve 'Türkiye'yi, Avrupa Birliğ'nde üye olarak istiyoruz' şeklinde bir ifadede bulndu. Bütün bunlar, rüzgarın Türkiye'den yana esmeye başladığını gösteriyor. Ancak bu rüzgarı avantajını doğru kullanabilmemiz için kendimizi iyi konumlandırmamız gerekiyor. Aksi halde bu süreçten zararlı da çıkabiliriz. Herşeyden önce tek bir Avrupa Birliği olsa da ne Birlik içinde ne de genel olarak Avrupa'da tek bir ses yok. Avrupa'da çeşitli siyasi görüşler ve ülkeler birbiriyle rekabet halinde. Ancak hemen belirtelim ki Türkiye olmadan Avrupa'nın savunma mimarisinin çalışmayacağı bütün Avrupa'da neredeyse ortak kabul gören bir önerme. Sorun be görüş ayrılıkları, Türkiye'yi hangi düzlemde Avrupa Savunması'na entegre edileceği üzerine. Özellikle Doğu Avrupa ülkeleri Türkiye'nin tam entegrasyonunu savunurken, bazı ülkeler bu entegrasyonun çok da ileri gitmemesinden yana. Avrupa'nın iki lokomotif ülkesi Almanya ve Fransa'nın da bu konuda görüş ayrılıkları var. Almanya artık Türkiye konusunda daha olumlu yaklaşıyor ancak Fransa (tarihsel ve jeopoliitik) çıkar çatışmaları nedeniyle Türkiye'ye olumsuz tavrını sürdürüyor. Her ne kadar Yunanistan'ın itirazları Birlik içinde çok etkili olmasa da bir şekilde ikna edilmesi gereken başka bir unsur. Bütün bu gelişmeler karşısında Türkiye nasıl bir pozisyon alacak bu ise merak konusu. Rusya ile ticari ve siyasi ilişkiler son dönemde tarih boyunca olmadığı kadar üyi durumda. Ayrıca enerji konusunda yürürlülükte anlaşmalar ve yapımı devamı eden Mersin'de bir nükleer santral bar. Türkiye, Sırbistan ile birlikte Ukrayna Savaşından sonra Rusya'ya yaptırım uygulqmayan Avrupa ülkeleri arasında. Türkiye'nin Avrupa Savunma Mimarisi'ne eklenmesi kuşkusuz Rusya'nın çıkarına olmayacak. Bu ilişkilerin feda edilmesi de Türkiye'yi bölgede özellikle Orta Doğu ve Kafkaslarda zor duruma sokabilir. Avrupa Birliği üyeliği bundan bir ay önce neredeyse imkansız görülürken ilk kez bu dönem gerçekleşmesi muhtemel bir senaryo olarak Batı'da konuşuluyor. Bu noktada Avrupa'nın çıkarına olan güçlü bir Türkiye. Belki de tarihsel bağlamda ilk kez Avrupa'da güçlü bir Türkiye'ye ihtiyaç duyuluyor. Ancak Avrupalıların ön yargılarını ve dogmatizmini de küçümsememek gerekiyor. Yeni Türkiye politikasının halkın tamamının desteğini alması pek mümkün değil. Sorun Türkiye açısından oldukça çetrefilli. Avrupa'ya entegrasyon dış politikada da bazı hedeflerden vazgeçmek anlamına geliyor. Ayrıca, Avrupa'nın merkez ülkelerinde dahi halkın önemli bir bölümü AB'den ayrılmak istiyor. AB ekonomik ve siyasi olarak da zor bir döneme giriyor. Böyle bir birliğe entegrasyon ne kadar ulusal çıkarlara uygun düşer iyi hesaplamak gerekiyor. Her ne kadar Avrupa ile derin bağlar her zaman çıkarımıza uygun olsa da, Birliğin bürokratik yapısına dahil olmak ayrı bir tercih konusu olarak öne çıkabilir.