17 Aralık 2024, Salı Yeni Haber
Haber Girişi : 11.05.2021

Balkanlar üzerine

Seferihisar deyince akla ilk gelen sakin kent özelliği, Teos antik kenti, Sığacık ve denizi ile şirin bir Ege ilçesi…

Seferihisar Akarca’ya yerleşeli henüz bir yıl olmadı ve burada pandemi döneminde izole bir yaşamın sakinliğini ve huzuru yaşıyoruz ailece. Ailece demişken eşim ben Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğretim üyesiyiz ve buraya yerleşmemizin nedeni eşimin görev yaptığı Necati Hepkon Spor Bilimleri Fakültesinin 2020 yılında Seferihisar’a taşınmış olması. Fakültenin ilçeye sportif ve akademik anlamda katkı sağlamasını ümit ediyorum.

Seferihisar’ın sakinliği ve tarihsel mirası yanında bir başka özelliği de başta mübadiller olmak üzere oldukça yoğun Balkan göçmeninin ikamet ettiği bir  kent olması…

Balkan göçmeni olup bölgeye henüz gitme fırsatı bulamayanlar belki büyüklerinden duydukları hikayelerde ata topraklarını hayallerinde canlandırmışlardır ama ben bugün köşemde Balkanları kısaca anlatmaya çalışacağım.

Balkanlar aynı Anadolu gibi tarih boyunca değişik toplumların yerleştiği, uygarlıkların geliştiği tarihi ve doğal güzellikleri olan bir yarımadadır. Türklerin bu yarımadada ikametleri de sanıldığı gibi Osmanlı ile başlamış değil çok daha eski. Avrupa Hunlarından itibaren bu bölge Türklerin de yaşadığı bir yer olma özelliğine sahip.

Balkanlardan Anadolu’ya göç özellikle 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşları sonucunda başladı ve arkası hiç kesilmedi. Girit ve diğer adalardan peyder pey ve özellikle 1923 sonrası mübadele ile birçok göçmen gelirken 1912-1913 Balkan Savaşları sonrasında  kaybedilen ata topraklarından yoğun bir göç yaşandı.

Geride evlerini ata mezarlarını hatıralarını ve herşeylerini bırakıp yollara düşen binlerce kadınlı erkekli çoluk çocuklu aileler. Kimi Bosna’dan kimi Kosova’dan kimi Makedonya’dan kimi de Bulgaristan ve Yunanistan’daki vesair yerlerden.

Şimdi bu göçmenlerin 2. ve 3. Kuşakları hatta 4. Kuşakları hayatta ama muhtemelen iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda 1.kuşak mübadil kalmış durumda.

Bunların göç hikayesi ve arkalarında bıraktıklarına dair maddi ve manevi mirası üzerine yazılı çok az şey var maalesef ama bazı kırık dökük hikayeler hala torunların kulaklarındadır. İste bizim en büyük eksikliklerimizden biri yaşadığımız acıları, sevinçleri ve kayıplar ile kazançları yazıya dökme konusundaki isteksizliğimiz meraksızlığımız. Elbette devletin de tarihçi olarak bizim de ihlallerimiz var. Bu hikayeleri ta ilk aşamadan itibaren kayıt altına almalıydık.

Ben dedemin Kosova hikayeleri ile büyüdüm ve orada bıraktığı evi hayalimde canlandırırdım. Kosova’dan 1980’leri başında orada kalan akrabalarımız gelir heyecanla ve geç saatlere kadar dedem ile sohbetlerini dinlerdim. Balkanlara ilgim böyle başladı ve üniversiteyi bitirirken Bosna’daki yaşanan soykırıma hergün haberlerde tanıklık ederken aynı zamanda bitirme seminerini de daha sonra birlikte akademik kariyer yaptığım ve aynı birimde çalıştığım bir arkadaşım ile Balkanlar üzerine hazırlamıştık.

2002 yılında Arnavutluk arşivinde Ittihatçılar ile Arnavutların ilişkilerine dair doktora tezim için çalışmış, Balkanları yakından görme fırsatı yakaladığım ilk seyahatime Arnavutluk’a kara yoluyla gitmiştim.

2007 yazında dedemin topraklarına gidip bıraktığı evin kalıntılarını evinin önündeki kuyuyu gördüğümde 2011’de gösterime giren Çağan Irmak’ın “Dedemin İnsanları” filmini daha gösterime girmeden görmüş ve hissetmiş durumdaydım. İzlediğimde de beni duygulandırmıştı. Orada “ötekiyken” burada da “bizden görünmeme” hissiyatını çok iyi işlerken yaşanan acıları ve kayıpları olanca sadeliğiyle ortaya koyuyordu.

Seferihisar’a gelip yerleşirken bana fikir veren çevreyi tanımama yardımcı olan 30 yıllık dostum Olcay Malkaya ve onun aracılıģı ile tanıştığım İnanç Karabulut benim Seferihisar’a çabuk alışmam da önemli destek oldular. Inanç ile bir gün ofisinde sohbet ederken babası Mustafa bey ile tanışma fırsatı buldum ve bana bir kitabını hediye etti; YALINAYAK Seferihisar Anıları.

Kitabın ilk sayfasında Çağan IRMAK’ın yazdıklarını görünce aslında hiçbir şeyin tesadüf olmadığını anladım.

İşte burada yazmaya başlamamın arka planı kısaca özetlediğim bu gelişmeler.

Yorum