12 Nisan 2025, Cumartesi Yeni Haber
Haber Girişi : 10.04.2025

Bir kareyle acıyı seyretmek

Telefonunu çıkar, bir kare çek. Basit, değil mi? Ama o karede ne var? Bir kahkaha mı, bir gözyaşı mı, yoksa birilerinin acısı mı?

Telefonunu çıkar, bir kare çek. Basit, değil mi? Ama o karede ne var? Bir kahkaha mı, bir gözyaşı mı, yoksa birilerinin acısı mı? Fotoğrafın gücü, masum bir oyun gibi görünürken tarihin yönünü değiştirmiş. Susan Sontag*, Başkalarının Acısına Bakmak’ta bize şunu soruyor:

 “Acıyı izlemek bizi nereye götürür?” 

Sosyolojik açıdan, fotoğraf toplumu bir anda yakalıyor. 1963’te Vietnam’da Budist rahip Thích Quảng Đức’in kendini yakarken çekilen karesi mesela… Malcolm Browne’un o görüntüsü, savaş karşıtlarını sokağa döktü. Sontag, bu tür fotoğrafların “kolektif vicdanı” dürttüğünü söyler; bir rahibin sessiz ölümü, milyonları ayağa kaldırdı. Ama ya 1989’da Tiananmen’deki tankların önündeki yalnız adam? O kare direnişi yüceltti, ama baksanıza, Nazi propagandası için çekilen sahte “mutlu aile” fotoğrafları ya da 1. Körfez Savaşı’na vicdani neden olan petrol içinde can çekişen karabatak fotoğrafı da kitleleri kandırmadı mı? Bu sınırsız güç kimin elinde sizce?

Antropolojik olarak, fotoğraf bizim modern totemimiz. İlk insanlar mağaralara hayvan görseli çizerdi, şimdilerde ise selfie peşindeyiz. 1904’te Edward Curtis’in Kızılderili portreleri, bir kültürü belgeledi ama aynı zamanda “vahşi” imajını sattı. 1970’te Apollo 11’in “Mavi Bilye”si ise hepimizi birleştirdi; uzaktan ne kadar kırılganız, değil mi? 

Psikolojik olarak, bir kare beynimize hançer gibi saplanıyor. 1945’te Hiroşima’dan sağ çıkan bir annenin çocuğunu tuttuğu o kare… Sontag der ki, “Acıya bakmak duygudaşlık doğurur, ama ya sonra?” 2015’te Aylan Kurdi’nin sahildeki minik bedeni milyonları ağlattı, ama Sontag haklı çıktı: Gözyaşlarımız bir hafta sürdü, sonra unuttuk. Psikologlar, görsellerin bizi hızlıca yakaladığını ama duyarsızlaştırdığını söylüyor. Geçen gün bir arkadaşım, “Artık felaket fotoğraflarına bakamıyorum” dedi. Sizce neden hâlâ dönüp bakıyoruz ya da bakamıyoruz, baktığımız yerde neyi arıyoruz ya da neyi buluyoruz?

Sanatsal açıdan, fotoğraf hem gerçek hem düş. 1972’de Nick Ut’un “Napalm Kız”ı, Vietnam’ın vahşetini Pulitzer’lik bir kareye sığdırdı. Sontag bu fotoğrafa bayılır; acı, korku, ama estetik bir çığlık. Sanat mı, yoksa ahlaksızlık mı? 1969’da Woodstock’tan çamurda dans eden çiçek çocuklar ise gülümsetiyor; hüzün yok, sadece özgürlük. Ya da 2020’de pandemiyle boşalan New York sokakları… İç sesimiz, “Bu kareler bize neyi seyrettiriyor?” diye sorar. Acıyı mı, umudu mu, yoksa sadece kendimizi mi?

Tarihten kareler bitmez. 1865’te Lincoln’ün suikast sonrası kasvetli portresi… Ölüm kokuyor. 1969’da Ay’daki bulanık ama o efsane kare… İnsanlık imkânsızı başarmış, gülümsememek elde mi? 2001’de İkiz Kuleler’den kaçanların tozlu görüntüleri… Sontag burada durur: “Bu acıyı izlemek, bizi iyileştirir mi, yoksa uyuşturur mu?” 

Geçen hafta mahallede bir sokak köpeğinin yavrularıyla fotoğraflarını çektim; herkes “Ayy” dedi, ama kimse koşullarını, açlık durumlarını, o an öncesi ve sonrasını sormadı. 

Şimdi düşünün: Bir kareyle ağlıyoruz, bir kareyle coşuyoruz. Ama Sontag’ın sorusu peşimizi bırakmıyor: “Başkalarının acısına bakmak, bizi daha insan mı yapar, yoksa sadece seyirci mi?” Selfie çekerken düşüp ölenlerin haberleri komik ama trajik.

Peki, bir dahaki sefere deklanşöre basarken neyi yakalayacağız? Bir anıyı mı, bir devrimi mi, yoksa Sontag’ın dediği gibi, kendi vicdanımızın sınırlarını mı? Hadi söyleyin, son baktığınız kare sizi nereye götürdü ve vicdanınız size neler söyledi?

Susan Sontag (1933-2004), Amerikalı yazar, eleştirmen, filozof ve aktivisttir. Edebiyat, sanat, fotoğraf ve kültür üzerine derin analizleriyle tanınır. Başkalarının Acısına Bakmak (2003) kitabında, savaş fotoğraflarının ve acı görüntülerinin insan üzerindeki etkisini sorgular. Fotoğraf Üzerine (1977) gibi eserleriyle de görsel sanatların toplumsal rolünü irdelemiştir. Keskin zekâsı, cesur fikirleri ve multidispliner yaklaşımıyla 20. yüzyılın önemli düşünürlerinden biridir.

Yorum