Siyaset teorileri açısından gittikçe popülerleşen ve reel politikte de kendine yer bulduğunu gördüğümüz bir kavram olan "Hoşnutsuzluk Coğrafyası" (Geography of Discontent), Türkiye'deki siyasi arenaya ve seçimlere de damgasını vurduğu gözlemlenmektedir. 2002 yılından beri yapılan seçimlerde AKP'nin ve muhalefetin çoğunluk kazandığı bölgeler belli bir coğrafi kümelenme halindedir. Esasen, son 20 yıldaki seçim sonuçları da bu bağlamda değerlendirilebilir. Türkiye, çok hızlı bir şehirleşme sürecini 2002'ye gelmeden önceki son 30-40 yılda yaşamıştır. Sanayileşme ile beraber ilerleyen şehirleşme sürecinde toplumsal kırılmalar da ortaya çıkmış ve çeşitli gruplar arasında kapanması güç sosyal mesafeler ortaya çıkmıştır. Sanayileşme, Türkiye'de ülkenin geneline eşit yayılan bir süreç olmamıştır. Belli bölgeler hızla gelişip zenginliklerini artırırken, bazı bölgeler de tarımsal üretim ilişkileri düzeyinde sosyal yaşamlarını da tarım toplumunun kalıpları arasında kurgulamıştır. Esasen, bu durumun ortaya çıkardığı tablo çok katmanlı bir toplum şeklinde olmuştur. İyi eğitimli, memur ve beyaz yaka çalışanlar bir tarafta, işçi ve köylü kökenli nüfus da diğer tarafta konumlanmıştır. Hoşnutsuzluk Coğrafyası, ekonomik fırsatların, sosyal refahın ve siyasi gücün farklı coğrafi bölgeler arasında eşit olmayan dağılımını ifade eder. Bu durum, belirli alanlarda yaşayan insanların hoşnutsuzluğuna yol açar ve dünyanın birçok yerinde popülizmin ve siyasi kutuplaşmanın yükselişine katkıda bulunur. Hoşnutsuzluğun önemli bir boyutu ekonomik eşitsizliklerdir. Ekonomik eşitsizlikler, özellikle tarım ve küçük zanaatler gibi geleneksel endüstrilerin gerilemesiyle ortaya çıkar. Küreselleşme, otomasyon ve ekonomik ve siyasi politikaların değişimi, bir zamanlar refah içinde olan bölgeleri "önemsiz yerler/önemsiz kültürler" haline getirir. Bu bölgeler, yüksek işsizlik, kötü altyapı ve yatırım eksikliğiyle mücadele eder, bu da yerel halkın geride bırakıldığı hissine kapılmasına neden olur. Sosyal ve kültürel boyutlar da bu hoşnutsuzluğu artırır. Kırsal ve kentsel alanlar arasındaki kültürel kopukluk, kırsal toplulukların değerlerinin anlaşılmadığını hissetmesine yol açar. Siyasi olarak, bu hoşnutsuzluk, kurulu düzen karşıtı partilere ve adaylara desteğin artması şeklinde kendini gösterir. Avrupa'da aşırı sağın güçlenmesi, ABD'de 2016 ve 2024 seçimlerinde Trump'ın kazanması, Almanya'nın doğusu ve batısı arasındaki siyasi tercihlerin tezatı bu alanda hoşnutsuzluk coğrafyasına birer örnektir. Ancak, belki de en büyük kazanımını 2002'den bu yana AKP'nin iktidarını sağlamasıyla Türkiye'de göstermektedir. Türkiye gerçekten de belli sosyo-kültürel ve ekonomik gruplar arasında paralel gruplara ve coğrafyalara sahiptir. Bu durumun en belirgin yansıması seçimlerde ortaya çıkmaktadır. Sosyo-kültürel olarak tarıma ve iş gücüne dayalı bölgelerde AKP'nin birinci parti olmasını özellikle Orta Anadolu'da görmekteyiz. Batı sahil bölgelerinde ise daha çok CHP oyları baskındır ve bunun nedeni de bu coğrafyanın nüfusunun büyük ölçüde sanayi/kentli sosyal doku içinde bulunmalarıdır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da başka bir hoşnutsuzluk olarak dilsel ve etnik farklılıklar oy verme tercihini belirlemektedir.