Dün ve bugün dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Avustralya’da da resmi tatildi. Hristiyan inancına göre, Peygamber İsa’nın doğum günü olarak kabul edilen Christmas ya da Noel bayramı… (Gerçi, Hristiyanlık öncesi çok tanrılı Roma İmparatorluğu döneminde de 25 Aralık, güneş tanrısı Sol İnvictus’un doğum günü olarak bayram olarak kutlanıyordu… Dinler arasında bu geçişler yaygındır…) Cemaat azlığı nedeniyle kilise sayısının azaldığı, kiliselerin satıldığı; ateist ve deist sayısının ise hızla arttığı Avustralya’da günümüzde bile, insanlar ailece bir araya gelip birlikte yemek yeme, birbirlerine hediye verme kültürlerini sürdürüyorlar… Dün de bütün aile büyük kızımız Evrim’in evinde birlikteydik… (Gerekçe ne olursa olsun, zaman zaman tüm ailenin bir araya gelmesi,sevgi bağlarını da pekiştiriyor…) Yemek sonrası hediyelerini açanların (özellikle torunların) mutluluğunu keyifle seyrederken,günümüze ulaşan dinsel kökenli gelenekleri düşünüp, İsa’dan Anaksagoras’a, Akhenaton’dan Spinoza’ya doğru uzanıverdim… Milattan önce 500’ler… Yani günümüzden 2500 yıl önceleri… Doğa bilimcilerinin atası sayılabilecek Urla’lı (Klazomenai) hemşehrimiz Anaksagoras (MÖ 500-428) çok tanrılı Yunan inancını reddettiği ve dinsiz olduğu gerekçesiyle Atina’da yargılanıp hapse atıldı… Ona göre her şey her şeyin içindeydi. Her şey, ‘Spermada’ denilen ezeli ve ebedi (sonsuz ve ölümsüz) tohumcuğun ayrışması ve farklı olarak bir araya gelmesiydi… Her şey bir değişim ve dönüşümdü… Her şey en başından beri vardı.Hiçbir şey yoktan var olamaz, var olanlar da yok olamaz ancak şekil değiştirirdi… Bunu gerçekleştiren ve düzeni kuran da Nous’du… Bu kez Anaksogaras’dan 800 yıl öncesi… MÖ 1300’ler… Firavun Akhenaten… (Nuran’ı ve beni etkileyen müzelerden birisi de Kahire Müzesi oldu… Firavun Akhenaten ve eşi Nefertiti’nin elele tutuştukları ya da otururken aynı sandaleti paylaştıkları heykellerden taşan sevda bizi de sarıp sarmalamıştı.) O aslında Firavun 4. Amenhotep idi. Çok tanrılı Mısır dinini (Ra, Amon vb.) yasaklayıp rahiplerin gücünü kırdı, tek yaratıcı olarak Aten’i benimsedi ve tek tanrılı Aten (sevgi dolu evrensel Tanrı) dinini kurdu. Adını da değiştirdi, kendi adını kendisi koydu: Akhenaten…(Tanrı Aten’in hayırlı evladı) Ne dedi? “Tanrı birdir,uludur,ondan başkası yoktur;hiçbir şey yokken o vardı,odur her varlığı yaratan…” Bu kez Anaksogaras’dan 2100 yıl sonraya gidelim. Hollandalı Filozof Spinoza…(1632-1677) O da bu konulara kafa yordu. Ne demişti büyük bilimci Einstein? “Ben Spinoza’nın Tanrısına inanıyorum…” Peki ne diyordu Spinoza’nın Tanrısı? “Sizin için yarattığım her şeyin tadını çıkarın, dünyayı gezin. Şarkı söyleyin… Benim evim olduğunu iddia ettiğiniz karanlık, soğuk tapınaklara gitmeyi bırakın… Benim evim dağlarda, ağaçlarda, nehirlerde, göllerde, sahillerde… Benimle ilgisi olmayan, sözde kutsal kitapları okumayı bırakın. Eğer beni gün doğumunda, manzarada, arkadaşınızın bakışında, oğlunuzun gözlerinde göremiyorsanız, beni hiçbir kitapta bulamazsınız…Benden korkmayın.Sizi yargılamıyorum ya da eleştirmiyorum…Ben saf sevgiye sahibim… Af dilemeyi bırakın… Zaten benim size vermiş olduğum şeylerden dolayı neden sizi sorumlu tutayım? Sizi ben yarattıysam nasıl olur da sizi siz olduğunuz için cezalandırırım?.. Birbirinize saygı durun ve size yapılmasını istemediğinizi başkalarına yapmayın. Sizi tümüyle özgür bıraktım. Ödül veya ceza, sevap veya günah yok… Hayatınızı cennete ya da cehenneme çevirmek tamamen size kalmış. Bana inanmayı bırakın; inanmak varsaymaktır, tahminde bulunmaktır, hayal etmektir, Bana değil kendinize inanmanızı istiyorum. Beni övmeyi bırakın…Övülmekten sıkıldım.Teşekkür edilmekten yoruldum. Bana minnettar mısınız? O zaman bunu kendinize, sağlığınıza, ilişkilerinize, dünyaya iyi bakarak kanıtlayın… Kesin olan tek şey, burada olduğun ve bu dünyanın harikalarla dolu olduğu…” Yanımdaki eşime, çevremdeki çocuklarıma ve dört bir yana koşturan torunlarıma sevgiyle bakarken bunları düşündüm. Şimdiden sağlık ve huzur dileğiyle yeni yılınızı da kutluyorum…