‘Sözün bittiği yer’ cümlesini duymayanımız yoktur. Bu cümleyi uzaktan hep bir kâbus gibi hissederdim. Maalesef, doğruymuş. Varmış… Gerçekten de insan bazen sözün bittiği yere gelirmiş.30 yılıaşkın bir süredir yaptığım gazetecilikte öğrendiğim ilk şey şuydu: Bir yerde haber varsa git, ulaş, çek, sor, sorgula, tanık ol ve sonucu okuyuculara ulaştır.Geçtiğimiz hafta Ürkmez’de 450 hektar orman alanı yanarken de olay yerine bu düşüncelerle gittim. Dağlar, dereler, tepeler, alev topları altında kül oluyordu.İki yıl önce Doğanbey de aynı şekilde yanmıştı.Yoğun duman altında olay yerine doğru koşarken jandarmanın ve diğer ilgililerin bu yangınları çıkaranları yakalamak için neler yaptıklarını düşünüyordum.Olay yeri inceleme ekipleri’ gerçekten adlarına yaraşır şekilde inceleme yapıyorlar mıydı? Orman köylerinde yeterli istihbaratları var mıydı? En azından onlarında köy korucuları gibi gönüllü veya ücretli orman koruyucuları var mıydı?Bunu ne ben ne alevlerin yırtamadığı karanlık ne de bölge insanı biliyordu.Bizim işimiz sonuçta olay yerine gitmek, ulaşmak, fotoğraf çekmek, sormak, sorgulamak, tanık olmak ve edindiğimiz bilgileri haber şeklinde okuyucularımıza ulaştırmaktı.Ama sorup soruştururken, en doğru bilgileri edinmek için ilgililere başvururken karşımıza hep 12 Eylül İhtilali döneminde bir yönetmelik halinde çıkarılan, ‘Basına bilgi ve demeç verme’ yasağı çıktı. Yetkililer, özellikle de jandarma rütbelileri yönelttiğimiz her soruda "Bilgi ve demeç verme yasağı” yüzünden bilgi verilemeyeceği öne sürülüyor.Bir tek yetkili "Yangını kim veya kimler çıkarmış? Soruşturma şu aşamada…Maalesef düşünce ve sorularımız yanıtsız kalıyor..Tamam… En ufak bir olayda, en ufak bir telefon konuşmada yakasına ilk yapışılan kişiler ve Hastal Cezaevi’nin demir parmaklıkları arkasına gönderilenler şu dönemde sizlersiniz… Ama orman yangını soruşturması konusunda bilgi verdiniz diye de herhalde hiç kimse gelip sizin yakanıza yapışmaz.Belki de Genel Kurmay’ın önceki Başkanı Işık Koşaner’in, "Gazetecilere güvenilmez. Onlar analarını bile haber yaparlar’ türünden yaklaşımının etkisi altındasınız.Ama öyle de olsa unutmamanız bir şey var. Sizler bugün Seferihisar’da misafirsiniz, yarın yoksunuz. Yanan ormanlar ise ev sahibi olan bizlerin ormanı ve bizim yaşam alanlarımız."Kim, neden yaktı” sorusuna cevap istemek bizim en doğal hakkımız. 12 Eylül’den kalma anlayışınız ne derse desin, siz bu yörenin insanına bilgi vermek zorundasınız. Buna mecbursunuz… Sizin ömrünüz bir kararnameye atılan imza süreci kadardır. Oysa biz bu topraklarda Tanrının bahşettiği kadar ömür yaşıyoruz.*** Seferihisar’ın markası ve Salyangoz heykeli..Geçtiğimiz hafta Seferihisar ilçe merkezine bir salyangoz heykeli dikildi. Belediyenin, daha doğrusu Tunç Soyer’in ezeli muhalifleri, heykele "sümüklü böcek” adını vermekte hiç geç kalmadılar.Oysa salyangoz, farklı sümüklü böcek farklı yaratıklardır.Ne gariptir ki bu arkadaşlar henüz sümüklü böcek ile salyangoz arasındaki farkı anlayamayacak kadar bilgi cahilidirler.Sümüklü böceğin kabuğu olmaz. Salyangoz ise kabuklu böcek türündendir ve yavaş hareket eder.Bu konunun ayrı bir yönü…Esas konumuz, Seferihisar’ın marka şehir olması…Başkan Soyer, görevi üstlendikten sonra Sakin Şehir veya Yavaş Şehir anlamına gelen Citta Slow’un Seferihisar’ın kent konumuna, coğrafi yapısına, kültürüne en uygun konsept olduğunu tespit etti ve İtalya’daki Citta Slow birliğine müracaat etti. Doğru bir adım atmış olmalı ki hem o tarihten sonra Seferihisar’ın iç ve dış dünyadaki tanımı arttı hem de yurt içinden 5-6 ilçe ve belde daha birliği üye olmak için müracaatta bulundu. Hemen hemen hepsi de girişimin öncüsü Seferihisar Belediyesi’nden bilgi aldı.Bugün bazı anlayış ve kavrama özürlülerin basit bir ‘sümüklü böcek’ heykeli olarak gördüğü o heykel, Türkiye çapında gıpta ile bakılan işte bu Citta Slow anlayışının bir sonucudur.İlçemize gelen yerli ve yabancı turistler olayın bu yönünü bildikleri için o heykelin önünde gururla ve dostlarına göstermekten kıvanç duyacakları şekilde poz vereceklerdir.Hayata ‘sümüklü böcek’ gibi sürünerek bakan ve sümüklü böceğin yürüdüğü yerde bıraktığı iz gibi attıkları çamur izlerinden beslenen garip guraba takımı… Geçin bunları, geçin…Önerdiğiniz konuların ayağı yere bassın…Seferihisar’dan bugüne kadar ne belediye başkanları geldi geçti… Hepsi de yaptıkları veya yapamadıkları ile anılıyor.Ama sümüklü böceğin yolda bıraktığı izi gibi çamur atanların adları ise hiçbir yerde yazılmıyor. Bir hatırlatma..Atatürk Caddesive ilçe merkezinin düzenleme çalışmaları bu ay sonunda tamamlanıyor. Bayramın ardından da cadde yeni haliyle hizmete girecek. Ama artık cadde ve kaldırım düzeni eskisi gibi olmayacak. Bu kez esnaf caddeleri istediği gibi işgal edemeyecek. Yola canının istediği gibi araç koyamayacak. Bu, belediyenin veya Başkan Soyer’in isteği değil. Kamu vicdanı artık Seferihisar trafiğinde de bir çeki düzen istiyor. Karmaşa sürerse bunun vebalini ne esnaf, ne zabıta ne de Tunç Soyer üstlenebilir.