Uzaklardan görebildiğim… AKP-ERDOĞAN TEK ADAM İKTİDARI Yasama-Yargı-Yürütme; güçler ayrılığı ve denetim mekanizmalarını ortadan kaldırma… ‘Kayıtsız şartsız milletin olan egemenliği’ kendinde toplayıp, gücünü ‘kadir-i mutlak’(herşeyi değiştirmeye, her olaya müdahale etmeye gücü yetmek)ve ‘sınırsız’ olarak görme ve davranma… Cumhuriyet’in kazanımlarını tek tek ortadan kaldırarak; demokratik,laik,sosyal hukuk devleti yerine -Prof.Dr. Kalaycıoğlu’nun tanımlamasıyla- ‘Patrimonyal Sultanizm’ rejimini yerleştirme girişimleri… ‘Saygı duymadığı’ anayasayı hiçe sayan uygulamalarla, hukuk ve adalete vurulan ağır darbeler… Böylesi bir uygulamanın doğal sonucu; ‘yoksulluk’ ve ‘yolsuzluk’ patlayıp, ‘baskı ve yasaklara’ sarılınca da,son yerel seçimlerde ağır bir yenilgiye uğrama,oylarındaki büyük kayıpla ikinci parti konumuna düşme… Seçimi kaybedebileceğini görünce; uluslararası konumu da uygun bulup, ‘sınırlı demokrasi’den ‘otoriter’bir rejime doğru atılan adımlar… Neydi uygun bulduğu uluslararası konjonktür? ABD’de Trump’ın iktidarı… Dünyada,demokrasiden otokrasiye doğru giderek yükselen eğilim… Avrupa Birliği’nin; ülkeleri için büyük tehlike gördükleri göç dalgalarını kendi bünyesinde toplayarak,Avrupa’ya akmasını önlemesi ve ABD’nin ‘NATO’dan çıkma’ tehdidi ile,kendi güvenliğinin kaygısına düşünce de, Türkiye’nin askeri gücüne gereksinim nedeniyle, Erdoğan’ın her türlü antidemokratik uygulamalarını görmezden gelmeleri… Çıkarları için demokrasinin evrensel ilkelerinin ve değerlerinin çiğnenmesine sessiz kalıp,vizyonsuz davranmaları… Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı uygun ortam… Suriye’deki gelişmeleri -kısa vadede- iktidarı için yararlı görmesi… Bu ortamda, ‘otoriterleşme’ sürecinin uygulamaları ardı ardına gelmeye başladı…. Siyasi parti liderine tutuklama… Seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmaları,kayyum atamaları… ‘Tüsiad’ yöneticileri hakkında hapis istemiyle dava açılması ve yurtdışına çıkış yasağı konması… Muhalif basın-yayın’a yönelik ağır cezalar, gazetecilerin gözaltı ve tutuklanmaları… Toplumu etkileme güçleri nedeniyle sanatçılara yönelik baskılar,gözaltılar…. Uygulamalarıyla korku salarak toplumu sindirme… Ve bardağı taşıran son damla: CHP Başkanı Özel’in tanımıyla,’19 Mart darbe girişimi’… Tüm kamuoyu yoklamalarının gösterdiği gibi, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ı yeneceği kesin gözüken İBB Başkanı İmamoğlu’nu ekarte etmeye çalışma… Önce diplomasının iptali ardından gözaltı ve tutuklama… Milli egemenliğe,seçme ve seçilme hakkına doğrudan müdahale… Güçlü bir toplumsal muhalefet girişimi ve direniş olmasa bu uygulamaların; Ankara Belediye Başkanı’nın da görevden alınarak,her iki belediyeye ve ana muhalefet partisi CHP’ye kayyum atanmasına ve sınırsız olarak gördüğü iktidar gücünü muhalefeti ortadan kaldırıp, daimileştirmesine kadar vardırılabileceği de dillendiriliyor… CHP -MUHALEFET GÜÇLERİ İktidarın bu uygulamalarına karşı Kılıçdaroğlu döneminde; (Ankara’dan İstanbul’a ‘Adalet’ yürüyüşü dışında -ki onun kazanımları da kısa sürede sömümlendirildi-) tepki verememe… Öne düşüp yığınları harekete geçirememe… İktidarın belirlediği gündemlerin içinde,onun dümen suyunda kalakalma… ‘Helalleşme’ girişimleriyle, AKP’nin geçmişe yönelik saldırılarını haklı çıkarma… ‘Majestelerinin Muhalefeti’nin ötesine geçememe… Büyükşehir Belediyelerinin başarılı çalışmaları sonucu gelen yerel seçim zaferi ve birinci parti olmanın kazanımlarını bile bir üst düzeye taşıyamama… Yeni Başkan Özel’in ilk döneminde de, zor duruma düşen ve zaman kazanmak isteyen AKP iktidarının oyununa gelerek, (sanki daha önceki AKP oyunu olan ‘istikşafi!..’ görüşmelerinden hiç ders almayıp bir kez daha aynı oyuna düşerek) 'normalleşme’ politikaları ve karşılıklı ziyaretlerle AKP iktidarına can suyu verme… Kimsenin uygulamadığı,bir gece bile sürmeyen ‘ışığı aç kapa’ ya da gülüp geçilen ‘kırmızı kart’ gibi uygulamalarla etkili(!) muhalefet yapıldığını sanma… Nihayet… Bardağı taşıran son damladan sonra; (gençlerin ve toplumun,geleceğe olan güvenlerini yitirip,iktidarın haksızlık ve adaletsizliklerine karşı biriken öfkelerinin taşmasıyla ortaya çıkan, dipten gelen dalganın büyük tepkilerinin de etkisiyle) Türkiye’yi bekleyen büyük tehlikenin farkına varabilme… Nihayet… Doğru,etkili,yaratıcı ve hızlı politikaların üretilip uygulamaya konulabilmesi… Cumhurbaşkanlığı adaylığı parti ön seçimini,aynı anda bir referanduma dönüştürme becerisiyle kurulan dayanışma sandıkları ve Ekrem İmamoğlu için 15 milyondan fazla insanın desteğini alma… İmamoğlu ‘nun gözaltına alındığı günden itibaren yığınlarla kurulan bağ ve yüzbinleri meydana toplayan Saraçhane mitingleri… Maltepe mitinginde iki milyondan fazla insanı toplayabilme ve bu etkinlikleri sürdürme kararlılığı… Ve bir hedef belirleme: Erken seçim… İmamoğlu’nun serbest kalması ve önseçim için ülke düzeyinde bir imza kampanyası düzenleme ve Erdoğan’ın son seçimde aldığı oydan fazla imza toplama hedefi… Güçlü bir toplumsal muhalefeti örgütleyip,tepkiyi diri tutma girişimi… Ve hızla,CHP olağanüstü kurultayını toplayarak, iktidarın partiye yönelik girişimlerinin önünü kesme… Kurultayda birlik ve bütünlüğün sağlanarak hedefe kilitlenmek için atılan dikkatli ve duyarlı adımlar… (Kurultaya başarılar diliyorum.) Tüm bunların sonucu Özgür Özel’in parti başkanlığından, ‘lider’ konumuna yükselmesi… DEM VE KÜRTLER Genel kanı o ki,iktidar muhalefet güçlerini parçalayabilmek için yeni bir çözüm sürecine gereksinim duydu… Hem de milliyetçi MHP ve lideri Bahçeli’nin girişimleriyle… Hem de Demirtaş 8 yıldır hapiste tutulurken… Hem de kayyum atamaları sürer,baskılar devam ederken… Soru şuydu: Geçmişte yaşananlar unutulmuş muydu? DEM ve Kürtler şimdi nasıl tavır alacaklardı?.. Öcalan ile görüşüldü… Üç kez görevden alınan ve yerine kayyum atanan Ahmet Türk görüşmelerde yer aldı… Demirtaş hapisten Erdoğan,Bahçeli ve Öcalan’a uzun ömürler dileyerek, sürece katkı verdi… Ve sonunda,nasıl olacağı belli olmasa da,Öcalan PKK için silahları bırakma açıklamasını yaptı… Her ne kadar,son gelişmeler akabinde süreç sürümcemede kalsa da,DEM eşbaşkanı Tuncer Bakırhan’ın iktidara yönelik tepkiler nedeniyle yaptığı açıklama, AKP’yi rahatlattı. Ne dedi Bakırhan? “Biz CHP’nin eylemci kitlesi değiliz.Bizim partimizin böyle bir şeyi yok.Biz eleştiririz bu kararı ama bizim başka bir meselemiz var,bu meseleyi de aşan.Biz toplumsal barışı örgütlemeye çalışıyoruz…” Oysa yanıt aranması gereken soru bence şu olmalı: Ülkeyi otoriter bir yönetime sürüklemek isteyen bir iktidarla, Kürt sorununda çözümsel adımlar atılabilir,gerçek bir barış sürecinin toplumsal zemini hazırlanabilir mi?.. Toplumsal demokrasi muhalefetinin parçası olmadan ve otoriter bir yönetim anlayışına direnmeden,demokrasi ve otokrasi arasında bir tercih yapmadan sonuç alınabilir mi?.. Aynı soru CHP ve diğer toplumsal muhalefet güçleri için de geçerli… DEM’in,muhalefet güçlerinin arasına katılması sağlanamadan; bu iktidardan kurtularak,hukuk kurallarına bağlı,adaletin temin edildiği demokratik bir anlayışın hakim olacağı bir düzen kurulabilir mi?.. SONUÇ? Tüm muhalif toplumsal güçlerin birliğinin sağlanması… Belirli bir hedef doğrultusunda kararlılıkla anayasal bir hak olan, şiddetten uzak,barışçıl toplumsal gösteri ve direnişlerin yaratıcı eylemlerle sürdürülüp genişletilmesi… Üretimden gelen gücün harekete geçirilebilmesi… Demokratik bir rejimin önünü açabilir… Sonuç dedim ama son söz gençler için olsun… Son etkinliklerde 2000 kadar gencimiz gözaltına alındı; 299 gencimiz halen cezaevlerinde… Gençler demokrasi mücadelesinde öne çıktılar… Gençlerimiz olduğu sürece, aydınlık bir Türkiye için umut ve inancım-inancımız hep diri kalacak… Kurtuluş Yok Tek Başına… Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz!.. Muammer Toprakcı