Türkiye, ekonomik dalgalanmaların ve enflasyonun önemli bir parçası haline gelen hizmet sektöründeki fiyat artışlarıyla uzun süredir mücadele ediyor. Hizmet enflasyonu, mal enflasyonundan farklı dinamiklere sahip olmasıyla dikkat çekiyor ve bu alandaki yükselişler, ekonomik büyüme, tüketici gücü ve işletmelerin karlılığı üzerinde derin etkiler bırakıyor. Hizmet enflasyonu, özellikle günlük yaşamı doğrudan etkileyen sektörlerde belirgin bir şekilde hissediliyor. Berber, kuru temizleme, tamirat, ev tadilatı, okul, doktor, tesisatçı gibi günlük hayatta sıkça başvurulan hizmetlerde fiyat artışları dikkat çekici boyutlara ulaştı. Örneğin, bir berberin hizmetinin 250 TL'ye, kuru temizlemenin 300 TL'ye çıkması, sanayiye giren bir arabanın onarımının 10 bin TL'yi bulması ve bir ustanın eve 1000 TL'den aşağı adım atmaması, hizmet sektöründeki fiyat artışlarının ne denli yüksek olduğunu gösteriyor. Bu fiyat artışları, Avrupa'daki birçok ülkenin fiyatlarını bile geride bırakmış durumda. TÜİK Kasım ayı enflasyon verilerine göre, manşet enflasyon yıllık yüzde 47,1 seviyesinde gerçekleşmiştir. Oysa hizmetlerdeki enflasyon yıllık olarak ölçüldüğünde, yüzde 67,9 gibi oldukça yüksek boyuttadır. Sanayi malları enflasyonu ise yüzde 39,0 seviyesindedir. Yani kabaca yıllık enflasyonda sanayi malları ile hizmetler arasındaki fark iki katın biraz aşağısındadır. Peki neden hizmetlerdeki fiyat artışları bu kadar yüksek boyutta gerçekleşiyor? Mallar ile arasındaki farklar nelerdir? Bunlara yakından bakarsak enflasyonla mücadele konusunda da daha iyi bir fikir sahibi olabiliriz. Her şeyden önce hizmetler büyük ölçüde "ticarete konu olamayan" (non-tradable) iktisadi faaliyetlerden oluşur. Yani ticareti yapılamayan veya ithalat-ihracatla dengelenemeyen hizmet ve ürünler sunan sektörler ile ticarete konu olan mal piyasalarındaki fiyatların dinamikleri birbirinden farklıdır. Yani, İzmir'de bir berberin yaptığı bir saç kesimi, İstanbul'da yaşayan bir vatandaş için (traş için ayda bir İstanbul'dan İzmir'e gelmiyorsa) ekonomik bir anlam ifade etmez. Aynı şekilde İstanbul'daki bir restoranın menüsü de İzmirli bir vatandaş için bir anlam ifade etmez. Bu şekilde ticarete konu olmayan iktisadi faaliyetlerde ithalat ve ihracat olmadığından, rekabet yerel piyasadadır. Ne ulusal düzeyde ne de uluslararası düzeyde herhangi bir rekabet baskısı yoktur. Hatta yerellik, semt düzeyine dahi inebilir. Yani, fiyat artışlarını disiplene edebilecek bir rekabet mekanizması oldukça düşük düzeydedir. Oysa bir gömlek, bir ayakkabı, televizyon gibi mallarda oldukça yüksek ulusal ve dış ticaretten kaynaklanan uluslararası bir rekabet mevcuttur. Bir diğer neden ise, hizmetlerde verimliliğin son derece düşük olması ve bunun da fiyatlara yüksek fiyatların sürdürülebilirliğine zemin hazırlamasıdır. Yine berber örneğinden hareket edersek, 100 yıl önce bir berber saç traşını ne kadar sürede yapıyorsa, günümüzde de o kadar sürede yapmasıdır. Zaten doğası gereği emek yoğun olan hizmetler sektöründe verimliliğin zamanla artış hızının düşük olması, çıktı fiyatlarını etkilemektedir. Emek yoğun olmasının getirdiği bir başka faktör ise ücret artışlarını ve diğer maliyet artışlarını çok kısa sürede ürünlere yansıtabilmelerinden kaynaklanır. Hizmetler sektöründe sabit maliyetler oldukça yüksek bir paya sahiptir. Yani bu firmaların kira, elektrik, personel maaşları, sigorta ödemeleri, franchise gibi ruhsat ve lisanslar gibi sabit maliyetleri toplam maliyet içinde çok yüksek boyuttadır. Bu giderlerdeki artış da hemen fiyatlara yansımaktadır. Hatta satın alma gücü düşüşü yaşanmış ve müşteri sayısı azalmışsa, bu sabit maliyetlerin karşılanması için fiyatlar daha da artabilir. Ülkemiz özelinde bir faktör daha oldukça dikkat çekicidir. Hizmetlerin doğası gereği her hizmet veren birbirinden farklıdır. Her doktor hastaların gözünde eşit değildir, her okul velilerin bakış açısına göre aynı değildir. Her tesisatçı, elektrikçi, hatta berber, tüketiciler için aynı derecede usta olarak kabul görmez. Bu gibi heterojen kalite unsurlarının bulunduğu piyasalarda yüksek fiyat ile yüksek kalite tüketiciler için yanıltıcı bir unsur olarak sunulabilir. Yani, bazı hizmetlerde yüksek fiyat, yüksek kalite algısını pekiştirir. Lüks restoranlar, özel sağlık hizmetleri gibi alanlarda tüketiciler, fiyatın yüksekliğini kaliteyle özdeşleştirirler. Bu da firmaları fiyatlarını yükseltmeye teşvik edebilir. Aslına bakarsak hizmetlerde kalite ve fiyatlar, yani erişilebilirlik, hayat kalitemizi yakından ilgilendiren unsurlar olduğu gibi, ekonomik ve sosyal yaşam üzerinde de derin etkiler bırakıyor. Bu sorunun çözümü, sadece ekonomik politikaların yeniden değerlendirilmesiyle değil, aynı zamanda toplumsal bilinç ve tüketici davranışlarının da değişmesiyle mümkün görünüyor. Gelecekte, daha sürdürülebilir bir ekonomik ve toplumsal yapı için bu konunun da dikkatle ele alınması gerekiyor.