Ekonomimiz oldukça enteresan günlerden geçiyor. Makro politikaların artık hayatımıza bire bir dokunduğu dönemleri yaşıyoruz. Sabit gelirimizle önceden yapabildiğimiz pek çok şeyi artık yapamaz hale geldik ve bu ne kadar devam edecek sorusu hepimizin aklını kurcalıyor.Para politikası temel olarak cebimizdeki paranın alım gücünü belirlemeye yöneliktir ve temel enstrüman olarak merkez bankaları politika faizlerini kullanmaktadır. Faiz arttıkça, para harcamanın alternatif maliyeti yükselir çünkü parayı tasarruf ederek finansal sistemden faiz getirisi elde etmek cazip gelir. Piyasada dolaşan para bu nedenle azalır. Faiz düşerse ise tam tersi bir süreç yaşanır. Piyasadaki para bollaşınca da bu fiyatlara artış olarak yansır. Hepimizin taze hafızalarında olan yaşanan süreci hatırlayacak olursak; Merkez Bankası (TCMB) 2021 yılı Eylül ayı sonunda politika faizini düşürmeye başlamış ve bu da Dolar/Euro kurunun yükselmesine neden olarak ithalata dayalı tüketim yapımızda fiyat artışları olarak bize geri dönmüş ve dolayısıyla enflasyonda yükseliş trendi ortaya çıkmıştır. Faizler fiyat artışlarının gerisinde kaldığından, vatandaşlar doğal olarak harcamalarını kredi çekerek finanse etmiş, hatta bu dönemde kredi çekerek altın ve döviz alımı da hızlanmıştır. Adeta bir saadet zinciri dokusunda borçla yapılan tüketim harcamaları ve konut ve araba piyasasında yaşananları çoğumuz hatırlayacaktır. Seçimlerden sonra ise bu sürecin tıkanması dolayısıyla yeni bir ekonomi yönetimi iş başına geçirilmiş ve bu yönetiminde yaptığı ilk iş faizi oranlarını artırmak olmuştur. Bu yıl Haziran ayında başlayan bu süreç hızlı bir şekilde devam etmiş ve son olarak geçen hafta TCMB politika faizini yüzde 38,50 olarak belirleyerek, borçlanmanın maliyetini seçim öncesini yaklaşık 6 kat artırmıştır. Bunun anlamı seçim öncesi yapılan borçlanmanın faizine göre bugün 6 kat daha fazla faiz ödenmektedir. Borçlarını borçla çeviren pek çok işletmeler ve hane halkları için kuşkusuz bu çevrilemez dereceye doğru evrilen yüksek maliyetler anlamına gelmektedir. Böyle dönemlerde iflaslar ve hacizler oldukça sık yaşanması doğaldır. Her batan işletme ise ilave işsizlik anlamına geldiğinden ekonomiye etkisi spiral şeklinde olacaktır. Merkez Bankaları için faiz artışlarının temel kriteri enflasyonu düşürmektir ve bunun için de enflasyon üzerinde faiz belirlemeye çalışırlar. Burada faizler geçmişe değil ileriye dönük iktisadi davranışları etkilediğinden, gerçekleşen enflasyonu değil, beklenen enflasyonu göz önünde bulundururlar. TCMB’nin yıl sonu enflasyon tahmin orta noktası 2023 için %65, 2024 için %36, 2025 için %14 olarak duyurulmuştur. Mevcut durumda en az 2 yıl daha yüksek faiz ortamında kalacağımız anlaşılmaktadır. Tabi ki bunun negatif yansımalarını göğüslemek zorunda olan siyasi iktidarın mevcut ekonomi yönetimine bunu devam ettirmesi için imkan verdiği varsayılırsa.