Dün ABD’de dört yılda bir yapılan başkanlık seçimlerinin sonuçları açıklandı ve Donald Trump’ın seçimleri kazandığı netleşti. Dünyanın en büyük ve dışa en açık ekonomisinin yönetiminin Demokratlar’dan Cumhuriyetçilere geçmesi, küresel ölçekte önemli etkiler yaratacaktır. Özellikle Cumhuriyetçilerin sıra dışı adayı Donald Trump’ın başkan olması, bu etkinin boyutlarını daha da büyütüyor.Trump’ın önceki başkanlık döneminde de gördüğümüz gibi, ekonomide büyümeye büyük önem veren bir politikası var. Bugün doların küresel değerlenmesi ve ABD borsalarındaki yükselişin en önemli nedeni de bu olarak görünüyor. Trump yönetimi piyasa dostu olarak nitelendirilebilir. FED politikaları belirleyici rol oynasa da, faiz oranlarının düşme eğiliminde olması bu etkiyi güçlendiriyor. ABD ekonomisindeki büyümenin küresel ticareti olumlu etkileyebileceği düşünülse de, Trump’ın diğer politika araçlarını nasıl kullanacağı bu konuda belirleyici olacaktır.ABD ekonomisinin en kırılgan noktalarından biri, astronomik düzeylere ulaşan kamu borç stoku olarak öne çıkıyor. Borç seviyesinin sürdürülemez boyutlara yaklaşması, harcamaların azaltılıp vergilerin artırılması yönünde daraltıcı maliye politikalarını gündeme getirebilir. Ancak piyasa dostu Trump’ın söylemleri, vergilerin düşürülmesi ve üretimi teşvik etmek amacıyla sübvansiyonların artırılması yönünde. Bu tür arz yönlü politikalar, 1980’lerde başarı sağlamıştı; ancak Trump döneminde bütçe açıklarının daha ciddi seviyelere ulaşması, daha keskin çözümler gerektirebilir.Bu noktada Trump yönetiminin en çok vurgu yaptığı gümrük tarifelerini artırma politikası öne çıkıyor. Trump, tarifelerin artırılmasının hem bütçe açıklarını hem de dış ticaret açığını kapatmada etkili olabileceğini düşünüyor. Özellikle geleneksel sanayi ve teknoloji ürünlerinde tarifelerin artması, küresel ölçekte bir ticaret savaşına yol açabilir. Ayrıca bu tarifelerin yalnızca Çin’e değil, AB gibi müttefiklere de uygulanması, küresel ekonomi için ciddi riskler yaratabilir.Trump’ın diğer vaatleri arasında yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilmesi, Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme, yeşil enerji yerine fosil yakıtların teşviki ve askeri müdahalelerin sonlandırılması gibi konular bulunuyor. Bu vaatlerin çoğu piyasa dostu olarak değerlendirilebilir; ancak seçim vaatlerinin büyük bir kısmının iktidara gelindiğinde hayata geçmediği de bilinen bir gerçektir. Tüm bu politikaların ülkemize etkisinin ise doğrudan değil, dolaylı olarak yansıması muhtemeldir. Siyasette 24 saatin bile uzun bir süre olduğu göz önüne alındığında, piyasalardaki dalgalanmalara karşı temkinli bir yaklaşımda bulunmak faydalı olacaktır.