Yaygın kullanılan bir deyim vardır, gazetecilik mesleğinin değerini anlatmak için de kullanılır! "Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur”Biraz iddialı bir laftır ama; ne yazık ki doğrudur…"Ne yazık ki” diyorum…Sebebi, bu meslekte ter dökmemiş ama, kendisini gazeteci zannedenlere atıfta bulunmak!Gerçekten gazetecilik insanların genlerinde var olan bir özellik…O genlerde neler yazılı daha bilmek ister misiniz?Gazetecinin kalbi cebinde atmaz… Haberinde atar… Menfaat söz konusu ise, o toplumun menfaatini hep ön planda tutar…Yalakalığı sevmez, yakaları hiç sevmez…Genleri böyle yazılmış!Sonradan kazanılmayacak bir takım özelliklerle doğar gazeteci… Eninde sonunda bir çok fırsatı tepip, gelip bu mesleğe bulaşır…İyi de olur tabii… İki yakasını bir araya getiremese de; haberin unsurlarını toparlar, halka görevini yapar!Çömezlik yıllarımda unutmadığım bir hatıram var… Tam da bu sözler üzerine anlatmak gerek!Çömezlik dönemimde, Yeni Asır’ın Seferihisar temsilcisiyim…Nerede haber var oraya koşturuyorum… Bir gün gazetenin Bölge Haberler Müdürü Rıdvan Kaynar bana bir dosya gönderdi üzerinde de bir not vardı:"Mustafa dostunu düşmanını bil diye gönderiyorum” yazıyordu…Bu dosya neydi biliyor musunuz?Birileri benim işime göz dikmiş…Birisi yüksek mimar…O yıllarda menfaati için çalmadık kapı, çevirmedik dümen bırakmayan bir muhterem…Dört adet fotoğraf ile süslü bir özgeçmiş yazmış ve benim yerime Yeni Asır temsilciliğine talip olmuş…Diğeri Cumhur Gürüzlü yıllarda İmar Müdürü olarak çalışmış, bir sitenin alt yapı işini alıp milyonları cebine atmış ama işi yüzüne gözüne bulaştırmış bir zat! O da dört fotoğraf göndermiş, benim işimi istiyor T.Ş’ ile birbirlerinden habersizler!Oysa gazetecilikte çok para kazanılmıyordu. Ama havası vardı ve bunlar o havanın peşindeydiler. "Ben Yeni Asır muhabiriyim” demek o yıllarda önemli. Bir çok kilidi açıyor…Cazibe burada, onlar da bu cazibeye kapılmışlar…Ama onlarda gazeteci olacak şey yok…Şey, ne denirdi ona? Hah! Kabiliyet…Fedakarlık, özveri…Bir toplumun sesi olmak çok önemlidir… "Ben toplumun sesi olacağım” demekle olunmuyor yani…Daha sonraki gazetecilik yıllarımda pek çok kişi, "Ben gelecekte Seferihisar’ın Karabulut’u olmaya adayım” dedi ama, bir haberi takip için sıcak yataklarından kalkamadılar. Karabulut olamadılar ama, atılmayı düşündükleri meslekte "duman” oldular…Yerel gazetecilik çok önemli bir görevdir… Ama bir de kendisini gazeteci zannedenler türedi yeni yeni… İnternet buna çanak tuttu tabii… Hani Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu denir ya… Aynen ona benzer bir durum. Geçtiğimiz günlerde bazı yayınladığım haber ve köşe yazılarım için Seferihisar’da bir arkadaşım, "Mustafa Abi, senin yazını Ankara’da bir ajansa göndereceğim iznin olursa” dediğinde , benden olumlu cevap aldı haliyle…Bir yazıyı, haberi paylaşmak kadar doğal ne olabilir?Ama bizim muhterem, haberi Ankara yerine yakınlardaki bir internet haber sitesine göndermiş.Yine geçtiğimiz günlerde gerçekleşen bir dost sohbetinde Seferihisar dışından bir arkadaşım; ‘Sizin burada bir gazeteci var, daha doğrusu kendisini gazeteci olarak tanıtan bir isim var. Adı, M.Ş tanıyor musun” diye sordu…İsmi tanıyorum da…Gazeteci olduğunu bilmiyordum…Ne zaman gazeteci oldun mübarek?Sevdiğim, birisi olduğunu söyledim. İyi bir siyasetçi olduğunu anlattım. Benim de kendisine oy verdiğimi belirttim… Ve sonradan öğrendim ki; Bu arkadaşımız, bazı gazetelere Seferihisar hakkında ve genelde kişisel çıkarlarına dönük bilgiler veriyormuş… Bazı sitelerde de birileri bu kardeş adına yazılar yazıyormuş… Eh! Haliyle bizim M.Ş de kendisini gazeteci olarak tanıtmaya başlamış…Sevgili dostum Mutlu Tuncer’in kulakları çınlasın…Hep yakınır; "Koşuşturmaktan şu mesleğin havasını biz atamadık ama, gazeteci olmayan bir çok adam, havada bize bin bastı” diye…