08 Aralık 2024, Pazar Yeni Haber
Haber Girişi : 28.11.2024

Almanya’da borç freni tartışması ve siyasi yansımaları

4 Kasım’da Amerikan seçimlerinin Donald Trump tarafından kazanılmasının ardından, Avrupa’da da bazı değişimler gözlemlenmeye başlandı. İlk bakışta ilgisiz gibi görünen Almanya’da koalisyonun çöküşü ile ABD seçimleri, bir noktada birbiriyle bağlantılı hale geliyor. Avrupa, iki yıldır Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ekonomik ve siyasi sonuçlarıyla uğraşırken, Trump’ın başkanlık döneminde Transatlantik dayanışmanın zayıflaması bekleniyor. Bu durum, A

Trump’ın seçim zaferinin ardından yaklaşık 10 gün sonra, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Maliye Bakanı Christian Lindner ile görüşmelerinden bir uzlaşı çıkmaması ve Scholz’un Lindner’i görevden almasıyla ortaya çıkan siyasi krizin tüm Avrupa’yı etkileyebileceği öngörülüyor. SPD, Yeşiller ve FDP’den oluşan koalisyonun çökmesiyle birlikte Almanya, Şubat 2025’te erken seçime gitmeye hazırlanıyor. Scholz ile Lindner arasındaki temel anlaşmazlık ise siyaset yerine ekonomi ekseninde şekilleniyor: Almanya’nın ünlü "borç freni” bu çatışmanın odağı olarak öne çıkıyor. Alman Anayasası, hükümete borçlanma konusunda sıkı bir limit getiriyor.

Prof. Dr. Mehmet Karaçuka yazdı

Almanya’nın anayasal “borç freni” kuralı, federal hükümetin yeni borçlanmasını GSYH’nin %0,35’i ile sınırlandırırken, 16 eyaletin yeni borç almasını tamamen yasaklıyor. 2009’da yasalaşan ve 2016’da yürürlüğe giren bu kural, COVID-19 pandemisi ve Ukrayna-Rusya savaşı sırasında askıya alınmış, ancak 2023 yılı itibarıyla yeniden uygulanmaya başlanmış durumda. Almanya’daki siyasi çevrelerde ve akademik alanda, borç freninin esnetilmesi veya tamamen kaldırılması üzerine yoğun tartışmalar yaşanıyor.

 

Borç freninin esnetilmesini veya kaldırılmasını savunanlar, Ukrayna savaşı ve Rusya’nın artan saldırganlığı nedeniyle Almanya’nın savunma harcamalarını önümüzdeki yıllarda önemli ölçüde artırması gerektiğini ifade ediyor. Aynı zamanda yeşil dönüşüm, araştırma-geliştirme ve uluslararası yardımlar için de yüksek bütçeler gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca, Almanya’nın geleneksel olarak üstün olduğu otomotiv, kimya ve demir-çelik sektörlerindeki gerileme ile ekonomik durgunluk, kamu harcamalarının artırılmasını gerektiren diğer unsurlar olarak öne çıkıyor.

Borç frenini savunanlar ise, anayasal bir kural olan borç limitlerinin esnetilmesi veya kaldırılmasının, gelecekteki nesillere büyük bir borç yükü bırakacağına ve devletin ekonomik hayata daha fazla müdahale etmesine yol açacağına inanıyor. Liberaller ve Christian Lindner, bu durumu kabul edilemez buluyor ve Avrupa Birliği mevzuatlarının da bu tür bir borç limitine destek verdiğini belirtiyor. Lindner’in bu konuda taviz vermemesi, Scholz ile olan çatışmayı derinleştirdi ve hükümetin çöküşüne neden oldu.

Başbakan Olaf Scholz, borç frenini askıya almayı reddeden Lindner’i görevden alarak FDP’nin hükümetten ayrılmasına yol açtı. Bu durum, SPD, Yeşiller ve FDP koalisyonunun çökmesine neden oldu. 24 Şubat’ta yapılacak erken seçimlerde, merkez sağ Hristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) iktidara gelmesi ve Friedrich Merz’in başbakan olarak seçilmesi büyük olasılık olarak görülüyor. Öte yandan, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin seçim performansı ise hem Almanya hem de Avrupa genelinde endişe ile takip ediliyor.

Yorum