DOLAR

32,3400$% -0.07

EURO

34,8790% 0.06

STERLİN

40,6534£% 0.01

GRAM ALTIN

2.392,77%-0,15

ÇEYREK ALTIN

3.944,00%0,37

BİTCOİN

2056162฿%1.13933

İzmir PARÇALI AZ BULUTLU 20°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Şakir KADAN

Şakir KADAN

08 Eylül 2017 Cuma

Hayatımın aynasında gördüklerim

0

BEĞENDİM

İlk gençlik yıllarımda Ağrı Dağının zirvesine çıkıp dünyaya tepeden bakmak istiyordum. Ünlü eşkıya Mahmudo gibi dağa çıkıp yeryüzüne nam salmak istiyordum. Ülkenin yönetim şeklini değiştirip insanlara hak, eşitlik, özgürlük ve adalet dağıtmak istiyordum. Aşktan yana nasipsiz yüreğimde çılgınca hayaller kurardım.

En çok da Deniz Gezmiş’e özeniyordum. Darağacına, yani ölüme özeniyordum. Çok şey yapmak istiyordum. “Güneşi zapt edeceğiz, güneşin zaptı yakın” diyordum.

Tıpkı Nâzım gibi…

Güneşi zapt etmeyi düşünen ruh haliyle yaşıyordum.

Yıllar böyle geçiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Oysa yaşamın gerçekliği ütopyadan farklı bir şeymiş. Şimdi düşünüyorum da neden zengin olmayı hayal etmemişim? Fabrikalar kurmayı, gemiler almayı, iş adamı olmayı hayal edememişim de neden güneşi zapt etmeyi hayal etmişim?

Gülüyorum kendi kendime…

Zamanla aklım başıma geldi, özenti ve hayallerimden kurtuldum. Gözlerimi uzaklara diktim, yakınımdaki her şeyden tiksinir olmuştum. Uzaklar yakınıma geliverdi şansıma. Kaderin böylesine kader derim işte. Hayalleri bırak yola çık dedim. Zahmetlere katlanmak gerek.

Kısa bir zaman sonra yeni yurdumdaydım. Ege Körfezi’nin rıhtımında geziniyor, İzmir’in yumuşak ikliminde, gökkubbenin yıldızları altında yürüyor, sahilde sarmaş dolaş yürüyen sevgilileri hayranlıkla izliyordum.

Sıcak huşu ile dolardı yüreğim. Mutluluğu bana ilk tattıran cennetim. Gerçek cennetler insana mutluluk ve dinginlik verir. İşte, ben şimdi hem mutluyum hem de dinginim. Artık hayal kurmaktan korkuyorum, birebir yaşaya bildiklerimle yetiniyorum. Kendime çeki düzen vermişim.

Bunları neden mi anlatıyorum?

Kendimi örnek göstererek, insan her şeyden önce kendini kurtarmaya çalışmalı. Başka nasıl anlatabilirim ki? Daha ne diyeyim; ama siz ham hayaller kurmaya ısrar ediyorsanız, anlattıklarım ufkunuzu açmıyorsa, o zaman devam edin. İsyan edin, direnin, itiraz edin, ister ölün ister öldürün. Siz bilirsiniz…

Sizin özgür iradeniz neyi emrediyorsa, onu yapın. Dikkat edilmesi gereken önemli nokta, özgür iradenizin özgürlüğünden emin olmanızdır.

Çünkü Tanrı sizi yanıltabilir, lideriniz sizi aldatabilir.

Yanılma ve aldatılma ihtimalinizi unutmayın. “Ya Allah,” diyerek omuzlarınıza basıp yükselenlere dikkat edin. Vaatlerine inanmayın. Onlar özgür irade dolandırıcıları. Her şey vaatlerle, ertelerle yarınlara bırakılır. Kimileri yarınların vaadinde, kimileri de öteki dünya mutluluğunun vaadinde bulunur. Söylenen vaatler, ölüm denen zamanın kıyısında ya da sonrasında…

Vaat edildiyse ihtimal aralığındadır.

Basit bir üslupla ve basit cümlelerle anlatmaya çalışıyorum. Hayata basit bakarım. Çünkü basit yaşam, basit bakışlarla fark edilebilir ancak. Basit bakıldığında yaşamın derinliklerinde gizli şeytanlıkları görebilirsiniz. Keskinlikte yara alırsınız, güneşe dik bakmak kör eder insanı. Zaman gençliği hızlıca eritir. Ben tüy akıllı insanlara üzülürüm. Şeytanların üfürüğüyle savrulurlar, kutsal sandıkları azgın ütopyaların akıntılarına kapılırlar.

Yaşama şansları yoktur böylelerinin. Yaşamın ne olduğunu anlamadan, mutluluğu tatmadan ölürler. Yaşayamadan ölenlere, doğmamışlara ölümsüzlük yaftası yapıştırılır. Yaşamamışın ölümsüzleri ne demek? Aslında hepimiz aynı düşünürüz. İnsan kusursuz olamaz. Tepeden bakanlara kızgınlığınız, tepeye çıkıp tepeden bakma arzunuzdandır. Devran döndükçe nöbet değişir.

Dünya dümdüz değil; zirvesi var, vadisi var. İnsanlar da aynıdır. Bencillik varsa eşitlik mümkün değil. İnsanlığın tepesi de olacak, derin vadileri de. Şimdi derin çukurların isyancısısın; ama tepeye çıktığında bir zalim gibi olacaksın.

Ben yaşamda adalete olan inancımı çoktandır yitirdim. Doğanın da adaleti yok. Kurdun kuzuyu yemesi Tanrı’nın adaletidir. Adalet dedikleri aynı zamanda vahşet değil mi? Bir zamanlar bir köpek hırlayarak bana saldırdı. Yumruğumu kullanmadım, sadece tabancamın tetiğine bastım. Sonuç, savaşı ben kazandım. En orantılı gücümle ve en adil adaletimle…

Anlaşılmam bakımından diyorum ki; halkın yüzde sekseni tüy akıllıdır. Tüy akıllıklar en hafif rüzgârla bile oradan oraya savrulurlar. Biri sokakta bağırırsa, diğerleri koroya çevirir. İsyan etmeyi bilirler, itiraz ederler; ne istediklerine gelince şaşkın şaşkın bakarlar.

Tembellik ve beceriksizlerine sürekli mazeret ve bahane ararlar. İsyan, beceriksizliklerine bahane; itiraz etmek, tembelliklerine mazeret olur.

Şakir KADAN / İZMİR

Devamını Oku

İzmir’i sevmemek mümkün mü?

İzmir’i sevmemek mümkün mü?
0

BEĞENDİM

Hem İzmir’i ve İzmir halkını ayrım yapmadan çok seveceksin, hem de hiç kimseyi incitmeden bu köşede fikirlerini yazacaksın! Ne denli zor olduğunu biliyorum ancak; kırk yıllık gazeteci sevgili Mustafa Karabulut’un bu gazete köşesini bana tahsis ederek şereflendirmesi, seve seve yazmamı zorunlu kılmıştır. Kendisine teşekkür ederim. Prensip olarak fikirlerimi dayatmayı ahlaksızlık saydığım için duygularımı yazmayı daha doğru buluyorum.
Ayrıştırılmış toplumların tamamının duygularını incitmeden hitap etmek, hele bu zamanda çok zor. Günümüz toplumun açık ara kopuşuna rağmen yinede hepimizin ortak duyguları, ortak sevdaları ve ortak hassasiyetlerinin olduğuna inanıyorum. Temennim hep var olur ve var olmasını sağlarız. Çok zor değil aslında. Yeter ki Tanrılaştırılmış idollerimizin, “hatasız kul” gibi kabul gördüğümüz siyasi liderlerin irademizi çalan söylemlerine bir an kulaklarımızı tıkayalım. Akli özgürlüğümüzle yeniden yekvücut toplum haline gelebiliriz. Geleceğimizin yazgısı üzerine tasarıları olmayan iktidarlar, geçmişimizin en acı hatıralarını anımsatarak aklımızı çer çöple doldurmakla meşguller. Çünkü iktidarlarını sürdürebilmek için en kolay yol böylesidir. Düşman yaratarak, halkın ruhuna korku saldıktan sonra kürsülere çıkıp kendilerini kurtarıcı gibi gösterirler. Şunu çok iyi biliyorum ki; her korkunun neticesi itaat etmeyi zorunlu kılmaktadır. Dayatmaya itaat köleliği kabul etmektir. Bu günlerde yaşanan bu değil mi? Zihniyet böyle olunca arafta durmak yoktur, taraf olmak zorunlu hale getirilmiştir. “Ya taraf olacaksın ya da bertaraf olacaksın” söylemi çok dikkat çekicidir.. Bu söylem korkunç ve en ağır günahları içeren bir söylemdir. “Öteki”lerim olmasın diye taraf olmaktan kaçınırım. Ülkeme karşı duyarsız olduğumdan değil, bu düşünce benim sanat ruhumda mevcuttur.
Aklımızı çoğaltmamız gereken bu çağda düşünme yeteneğimizi kaybetmek üzereyiz. Sanat ve edebiyat alanında üretmeyen, kulaktan dolma fikirleri, rivayetleri bilgi sanarak avunduğumuz, öğrenme isteğimizin köreldiği, inanma arzumuzun her gün biraz daha depreştiği zaman içinde uyutulmaktayız. Modern zamanın ruhunu yaşamadığımız kesin ama kaç yüz yıl önceki ruhların tutsağı olduğumuzu tahmin edebilirsiniz. Uyku moduna girmiş bir halkız ve Filistin halkının yüz yıl öncesi başına gelen felaketten biliyoruz ki, bu durumdaki halkların ülkesini çalarlar. Emperyalistler gece gündüz fırsat kollamaktalar. Ortak duygu ve hassasiyet dediğim şeylerin başında ortak vatan gelir. İhtirasların, iktidarların, kişisel çıkarların kurbanı edip heba etmeyelim.
En büyük ders felaketlerle karşılaştığında alınır. Marifet felaketleri önceden görüp tedbiri almaktadır. Birinci ortak paydamızın vatan sevgisi ve koruma kollama sevdası olması dileğiyle…

Devamını Oku

Koyunlar bile tehlikeyi sezer

Koyunlar bile tehlikeyi sezer
0

BEĞENDİM

Türkiye Cumhuriyetinin bedeli, yüz binlerce insanın kanı ve canı pahasına mal olmuştur.

Kutsallığını değerinin içinde barındırmaktadır. Tarihin acı sayfalarını okuduğumda her zaman iki sevgilimden birincisi olarak yüreğimde yerini almıştır. Vatani ve insani iki sevgilim…

İkincisinin; (insan) kaderi birincisinin yaşamasına bağlıdır. Bu hassasiyetle diyorum ki;

Devletin tepesine çıkan politikacıların üstündeki cübbeleri; ister ideolojik, ister dini ister felsefi olsun birinci görevleri ülkenin varlığını tehlikelere karşı korumaya dikkat etmeleri gerekir. Ülkenin tepe noktasını saltanat koltuğu olarak görmek gaflettir.

Çünkü her saltanat bir gün devrilir ama ülkeler ayakta kalır. Son günlerde halkı iyice karşıt cephelerde ayrıştırmaya çalışan politikacıların çabaları beyhudedir.

Ülkeler büyük aile gibidirler.

Aile içi sorunlar, küskünlükler zaman içinde barışla sonuçlanır. Aile içiyle uğraşarak dış tehlikelere kör kalmak görünmez asıl felakettir.

Ülkemiz halkı; ideolojik, mezhebi ve ırkı farklılıklara rağmen görünmez ipliklerle bir birine bağlıdır. Öylesine iç içe girmişlerdir ki; birinin parmağına iğne batarsa diğerinin yüreği yanar. Evlilikler, ortak kutsal değerlerle, ticari ve insani ilişkilerle bir bütün halindeler.

Atatürk’ün has bahçesi gibi rengârenk çiçeklerle bezenmiş bir ülke…

Kürsülerde yüksek sesle beynimize işlenmek istenen TEKLİK” söylemi halkın üzerinde korku üreterek iktidar sevdasının ihtirasından kaynaklıdır.

İnanmayın…

Ülkem insani kimlik ve kişiliğini korumak kaydıyla bin yıldır bir bütün halinde yaşamayı becerebilen bir toplumdur. Malazgirt’en bu yana böyledir.

Çanakkale ve Sarıkamış kanıtın tarihi belgesidir.

Ülkemizin yaşadığı zor dönemecin görülmesi bir zeka düzeyinden çok, bir halkın karakter sorunudur. Bunun en önemli şartı gerektiğinde “hayır” diyebilme; kamuoyunun ve iktidarların yalan yanlış emirlerine boyun eğmeme; uykudan uyanıp yeniden dirilerek güçsüzlük ve “ne yapsam fayda etmez” havasından kurtulabilme cesaretidir.

Sadece Tanrıya “evet” sömüren, köleleştiren, halkını dünya arenasında değersizleştirmek isteyen ve ülkeyi bilgisizce felakete sürükleyenlerin tümüne birden “hayır” demektir.

Koyunlar bile tehlikeyi sezdiğine göre, ülkem halkı tehlikeleri sezemiyorsa yazıklar olsun derim. Atatürk’ün mirasını helal etmeyecektir.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.