Merkez Bankası, dün yaptığı toplantıda üst üste yedinci kez faiz oranlarını sabit tutarak yüzde 50 politika faizini korumayı tercih etti. Gerekçe olarak ise enflasyon görünümündeki bozulma ve yüksek hizmet enflasyonunu göstererek indirime dair bir sinyal vermedi. Faizlerin çok kısa sürede yüzde 8 düzeyinden yüzde 50’ye çıkması ve uzun süredir bu seviyede kalması ise piyasada üretimi oldukça zorlaştırdı.Öncelikle belirtmek gerekir ki ekonomi yönetimi, döviz kurlarını baskılayarak, kurlar üzerinden fiyat artışlarını engellemeye çalışıyor. Yüksek faiz ve sabit kur üzerine kurulu sistemle döviz çekmek mümkün oluyor ancak bu gelen döviz, büyük riskleri de beraberinde getiriyor. Olası bir olumsuzluk durumunda yaşanacak panik havasında bu dövizin anında çıkmasının önünde hiçbir engel yok. Dövize verilen bu yüksek faiz ise toplumsal kaynakların dışarı akışına neden olabiliyor.Yüksek faizin bir diğer etkisi ise sanayi sektöründe görülüyor. TÜİK tarafından açıklanan Sanayi Üretim Endeksi, ağustosta aylık bazda yüzde 1,6 azalırken, yıllık bazdaki daralma ise yüzde 5,3’e ulaştı. Bu denli bir yıllık daralma, en son büyük depremin olduğu 2023 yılı Şubat ayında görülmüştü. En şiddetli daralma ise yıllık yüzde 11,5 ile orta ve yüksek teknolojili sanayide görülürken, bu dönemde yüksek teknoloji üretimi yüzde 1,5; orta-düşük teknoloji üretimi ise yüzde 4,1 oranında düştü.İstanbul Sanayi Odası (İSO) Türkiye İmalat PMI Raporu’na göre faaliyet koşullarındaki bozulma eğilimi altıncı aya girerken, ağustos ayında 47,8 olan manşet PMI, eylül ayında 44,3’e geriledi. Bu gerileme, pandemi dönemi olan Mayıs 2020’den bu yana en yüksek oranda düşüşü işaret ederken temel nedenler ise yeni sipariş eksikliği ve fiyat artışları olarak ifade edildi. Aynı zamanda sanayi sektöründeki istihdamda da daralmalar söz konusu. İmalat sanayinin tüm alt sektörlerinde daralma mevcutken, en yüksek daralma tekstil sektöründe gerçekleşti.Toplumun ve sanayinin tüm bu fedakârlıklarına rağmen enflasyonda belirgin bir düşüşün hâlâ gözlenememesi, programın başarısı hakkında büyük soru işaretleri ortaya çıkarıyor. Bakan Mehmet Şimşek göreve geldiğinde yüzde 38 olan enflasyon, halen yüzde 50 seviyelerinde. Bu enflasyonun önemli bir kısmı ise hizmetler sektöründe görülüyor. Artan kredi maliyetlerini sanayi sektörü rekabetten dolayı fiyatlara yansıtamazken, hizmetler sektörü ticarete kapalı konumu dolayısıyla daha çok manevra alanı bulabiliyor.Sabit gelirli vatandaşın ise bu yüksek faiz ortamıyla başa çıkması daha da zorlaşıyor. Eskiden taşıt ve konut kredilerinde görülen büyüme yerini kredi kartlarına ve kredili mevduat hesaplarına (KMH) bırakıyor. Son bir yılda, eksi hesap denilen KMH hesaplarında büyümenin yüzde yüzü aştığı görülüyor.Tüm bu etkenler, uygulanan ekonomi politikasının artık sorun çözmekten çok sorun yarattığına işaret ediyor. Türkiye gibi yıllık enflasyonun bu denli yüksek olduğu ülkelerde sadece faiz politikasıyla enflasyon sorununu ortadan kaldırmak bir ütopya haline geliyor. Bütüncül ekonomi politikalarının bu dönemde devreye girmesi ve toplumun tüm bu süreçte bir miktar rahatlatılması önem arz ediyor.